Öteki ve Kasap
Yazan: Ali AYDEMİR
Geçmiş
(Karanlıkta sahnenin ortasında kırılmış bir sehpa ve akvaryum olarak kullanıldığı anlaşılan kırılmış bir fanus görünmektedir, etrafında bir tane sarı-turunculu Japon balığı ve bir tane siyah ve hafif iri çöpçü balığı can çekişir halde kıpırdamaktadır. Karanlığın içerisinde aydınlık olan tek nokta fanusun ve sehpanın göründüğü alandır. Işık yavaş yavaş açılır, duvarlar bize orada bir ailenin yaşadığı izlemini vermesi gerekir, badanalıdır. Işık tekrar kararır ve Wagner’in Die Walküre-Act I parçasının iki dakika yirmi yedi saniyelik giriş bölümü yüksek sesle çalar ve kesilir. Bu esnada sahne değişimi gerçekleşir.)
Gelecekte herhangi bir zaman, şimdi
(Öteki ve Kasap bir apartman dairesinde yaşayan iki balıktır, yaşadıkları yer gettolara benzemektedir. Sarmaşıklarla örülmüş balkon ve pencereler binanın ortasındaki geniş avluyu görmektedir, aynı zamanda cadde ve meydan görülmektedir. U şeklinde inşa edilmiştir bu bina. İşlek bir caddenin hemen yakınında, bir zamanlar çok lüks bir zümrenin yaşadığı meskenken sonradan mülteci kampı gibi ülkeye sığınan yabancı uyruklu vatandaşların ya da göçmenlerin yaşadığı bir apartmana dönüşmüştür. Apartmanda neredeyse her gün ya cinayet ya da intihar gerçekleşmektedir. Pencerenin her açılışında şehirdeki karmaşa yansıtılmalıdır. Bir fikre göre, şehir darbeden sonra kendine gelememiş ve iktidara geçen diktatörlerin yönetiminde dibe vurmuştur. Birbiri ardına gerçekleşen gözaltılar ve katliamlarla cehenneme dönmüş şehirde olağanüstü hal uygulamaları uzun zamandır huzursuzluk yaratmaktadır, karmaşa hâkimdir. Tüm olayların merkezi bu işlek caddeden başlamaktadır ve pencerelerden görülmektedir. Öteki eskitilmiş ferforje bir sandalyede sallanmaktadır, Kasap dış kapıyı izlemekte, kapı gözünden merdiven boşluğuna bakmakta ve gürültüleri takip etmektedir, fakat net bir gürültü yoktur. Bir süre sonra Öteki yerinden kalkar pencereden bakar. Akşam olmaktadır.)
I.
Öteki – Olağanüstü güçlere sahip olmak ister miydin?
Kasap – Dünyayı kurtarmak mı istiyorsun?
Öteki – Evet, düşünüyorum
Kasap – Şaka yapıyorsun.
Öteki – Kahramanlar şaka yapmaz.
Kasap – Ama sen-
Öteki – Hayal bile edemiyorsun değil mi?
Kasap – Ne yalan söyleyeyim, evet.
Öteki – Bir güce sahip olmak istemez miydin?
Kasap – Ne için?
Öteki – Daha iyi yaşayabilmek için.
Kasap – Hayır.
Öteki – Hayatından memnunsun öyleyse
Kasap – Şuraya bak, ne görüyorsun?
Öteki – Pekiyi görmüyorum, biliyorsun.
Kasap – Onlara ihtiyacın mı var.
Öteki – Herkesin vardır.
Kasap – Benim yok.
Öteki – Yapma, senin de var
Kasap – Aklım bana yeter.
Öteki – Yetmez.
Kasap – Önemli olan iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırmaksa yeter.
Öteki – Karanlıkta yolunu bile bulamazsın. Akılmış.
Kasap – Ciddi misin?
Öteki – Her zamanki gibi.
Kasap – Kısa cümleler kurarken hiç düşünmediğini düşünüyorum
Öteki – Ben de senin uzun cümleler kurmaya çalışırken, bilgeymiş gibi davrandığını
Kasap – Sırf sana kahramanlığı yakıştırmadığım için muhalefet ediyorsun şu an.
Öteki – Kişiselleştirdin. Sırf akıllıca laf etmedin dediğim için
Kasap – Duygusal davranmanı beklemiş olabilirim.
Öteki – Hayır, senin gibi düşünmemi dayattın o kadar.
Kasap – Etrafında olup bitenleri gör istedim.
Öteki – Görmediğimi nereden biliyorsun.
Kasap – Şu tavrın beni rahatsız ediyor.
Öteki – Anlayışsızlığın da beni
Kasap – Her şeyi bildiğini düşünüyorsun değil mi?
Öteki – Bilmediğim için acı çekiyorumdur belki.
Kasap – Hiç sanmıyorum
Öteki – Ne öyleyse, sen söyle de öğreneyim doğrusunu o zaman.
Kasap – Gittikçe uzaklaşıyoruz birbirimizden.
Öteki – Anlamadığın bir nokta var
Kasap – Neymiş?
Öteki – Biz her zaman uzaktık.
Kasap – Üstüne üstlük kırıcısın.
Öteki – Alınganlıkla bir yere varamazsın.
Kasap – Siktir git.
Öteki – Çeneni kapat.
Kasap – Neden açık açık söyleyip kurtulmuyorsun, söyle söylemek istediğini
Öteki – Konuyu kapat
Kasap – Hayır, tam tersine-
Öteki – Konuşacak bir şey yok, böyle alıngan davrandıkça iki laf edemeyiz. Bak, yine o şaşkın ifade.
Kasap – Sevimsizliğimi yüzüme vurmana gerek yok.
Öteki – Hayata biraz neşeli bakmaya çalış.
Kasap – Görmüyorsun, anlamıyorsun, dinlemiyorsun.
Öteki – İkna olman için ne yapmam gerekiyor, senin gibi mi olmalıyım.
Kasap – Benim gibi olmana gerek yok, sadece biraz duyarlı ol, o kadar.
Öteki – Nasıl bir duyarlılık? Mesela duyarlı gibi davranmam yeterli olur mu senin için?
Kasap – Dediğim gibi, bu yapı meselesi, kişiliğinde yoksa yoktur.
Öteki – Sana inanmam için bana çok yardımcı oluyorsun, bu davranışlarla ne beni ne de başka birini kendine inandırabilirsin.
Kasap – Ben kimseye yol göstermek niyetinde değilim.
Öteki – Öyleyse beni rahat bırak.
Kasap – Seni rahatsız etmekse ya niyetim.
Öteki – Nedenmiş o?
Kasap – Çünkü yeterince rahatsın.
Öteki – Sadece kendinin her şeyi gördüğünü düşünüyorsun değil mi, gerçi sende haklısın, bu bir çağ hastalığı.
Kasap – Beni herkesle kıyaslaman hoşuma gitmiyor,
Öteki – Demek ki doğru söylüyorum.
Kasap – Aksine her şeyi çarpıtıyorsun.
Öteki – Kötü bir karikatürün içindeyken bu gerçektir diyemezsin, şu etrafında olduğunu iddia ettiğin şeyler var ya onlar uzun süredir orada, sürekli aynı şeye bakıp duruyorsun, orada hiçbir şey yok, anla artık.
Kasap – Ben kör değilim.
Öteki – Evet değilsin, ama gördüklerin de artık gerçek değil.
Kasap – Bana hakaret mi ediyorsun!
Öteki – Seni kollamaya çalışıyorum, bunu her zaman sen yapamazsın ya.
Kasap – Sana inanmak isterdim.
Öteki – İnanmak zorunda değilsin sadece samimi olduğumu bil yeter.
Kasap – Çok mu kötü bir karikatürüm?
Öteki – Gözüme sokmaya çalıştığın dünyayı değiştirmek isterdim eğer bir kahraman olsaydım şu talan edilmiş şehri kurtarıp, mutlu olduğunu görmek ama elimden bir şey gelmiyor, üzgünüm.
Kasap – Bir kahraman olmaya ihtiyacın yok, ya da öyleymiş gibi davranmana, küçük, çelimsiz, zayıf ve iradesiz olabiliriz ama biz de bu dünya için bir şeyler yapabiliriz.
Öteki – Yapmak zorunda değiliz, kimimiz de sadece yatıp yuvarlanmalı, hırstan, kavgadan uzak, sakin bir hayat yaşayabiliriz.
Kasap – Burada mı?
Öteki – Yanı başımda.
Kasap – Burada olmaz.
Öteki – Nedenmiş?
Kasap – Çünkü burası kokuyor.
Öteki – Biraz bakımsız kaldı haklısın.
Kasap – Biraz mı? Neredeyse çürüyüp dökülecek, şu hale bak.
Öteki – Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorsun, ben evimden memnunum, anlıyor musun, sırf sen rahatsız oluyorsun diye anılarımdan vazgeçecek değilim, onlar sayesinde ayaktayım.
Kasap – Daha ne kadar sürecek?
Öteki – Gittiği yere kadar.
Kasap – Gitmiyor ama.
Öteki – Ben halime şükrediyorum, bunu becerebiliyorum.
Kasap – Senin saçma sapan inadın tuttu diye burada kendimi kemirerek öldürecek değilim.
Öteki – Söyle bana gidecek başka bir yerin var mı?
Kasap – Buradan daha iyi bir yer buluruz.
Öteki – Ben bulamam. Bulmak da istemem. O yüzden de gereksiz aynı sohbeti açıp durma. Buradan gidecek değilim. Varoluş nedenim bir kere kendimi öldürmek
Kasap – Ya benim ölmem?
Öteki – Sen de kendini öldüreceksin bir gün
Kasap – Hiç aynada kendine baktın mı son zamanlarda?
Öteki – Her Allahın günü sana katlanmak zorunda kalıyorum ya. Kendimi görmesem de olur. Meraklısı da değilim yüzümün.
Kasap – Çaresizliğin başka bir versiyonu.
Öteki – Memnun edemedim galiba seni ama umurumda değil biliyor musun. Umurumda değil. Sürekli olumsuz olmandan bıktım. Her şeyden şikâyet etmenden, mızmızlanmandan, beni sürekli gürültü patırtıyla uyandırmandan, sürekli kötü haber vermenden usandım artık. Huzurumu kaçırıyorsun.
Kasap – Huzurunu mu kaçırıyorum, çevrende olup bitenler umurunda değilmiş gibi yapabilirsin ama ben yapmayacağım. Ben senin gibi davranmayacağım.
Öteki – İstediğini yapmakta özgürsün, sadece beni rahat bırak.
Kasap – En azından dışarı çıkıp hava alabiliriz temiz hava iyi gelir ha?
Öteki – Bugün olmaz.
Kasap – Temiz bir havaya hasret kaldık.
Öteki – Haklısın, istersen biraz cam açayım hava girsin
Kasap – Gidip biraz uzansam iyi olacak.
(Kasap odadan çıkar ve içeri girer, Öteki uzun süre camın kenarından gökyüzüne bakar, hava tamamen kararır, sadece pencere kenarında Öteki görünür. Hava kararınca bir süre sonra Kasap içeri tekrar girer, Kasap gelip sandalyeye oturur ve sallanmaya başlar. Öteki ve Kasap birbirinden ayrı dünyadadırlar, bir süre sonra Kasap Öteki’nin yanına pencere kenarına gelir.)
II
Öteki – Her yer karanlık..
Kasap – Gezegenin aydınlanması için şu ölü yıldızlardan daha fazlası gerekiyor.
Öteki – Başka uygarlıkların anılarına sahip olduklarına inanmışımdır hep, belki daha iyi hikâyelere şahit olmuşlardır.
Kasap – Bugün hayatta olmayanların mı?
Öteki – Önemli mi sence?
Kasap – Nedense bir kukla gibi hissettim kendimi?
Öteki – Asla, bir kukla değilsin.
Kasap – Ya, öyleyse neyim?
Öteki – Balık.
Kasap – Olduğun gibi görünmemi istiyorsun?
Öteki – Neysen o olmalısın
Kasap – Hiçbir şey olmak istemiyorum.
Öteki – İnsan değilsin unutma.
Kasap – Çok rahatlattın içimi.
Öteki – Hiç değilse canlısın ve bu hayatı paylaşıyoruz hoşuna gitmese de. Buna sahip olamayanlar ya da buna bile sahip çıkamayanlar var, başkalarına özenerek yaşamaktan iyidir.
Kasap – Kendime sahip olmadığımı nereden çıkardın.
Öteki – Hayır, bu tamamen sensin.
Kasap – Neden kendimi bir zamanlar yaşamış ve şimdi hayatta olmayan biri gibi hissediyorum öyleyse.
Öteki – Sonunu hatırlıyor musun?
Kasap – Hayır.
Öteki – Sonunu bilmediğin bir hayatı istediğin gibi yaşayabilirsin. Ben istediğim gibi yaşamak istiyorum. Dayanamayıp bırakanlar gibi yapmayacağım ya da senin yapmak istediğin gibi. Ben burada kalacağım, tam bu noktada onunla göğüs göğse gelmek istiyorum. Onu görmek istiyorum. Son bir kez, buradan ayrılmayacağım, teslim olmayacağım, direneceğim, son ana kadar.
Kasap – Hiç uyumuyorsun hiç hem de, geceleri şu pencerenin önünden ayrılmıyorsun.
Öteki – Korkuyorum, anlasana.
Kasap – Neden bana inanmak istemiyorsun, ben ikimizin de iyili-
Öteki – Şu kapıdan içeri girdiğin günü hatırlıyorum.
Kasap – O gün evde olmaman gerekiyordu.
Öteki – Hırsıza benzer bir halin yoktu.
Kasap – Yine bu sandalyede sallanıyordun, uykuyla karışık.
Öteki – Sonra hatırlıyor musun?
Kasap – Nasıl sevinip yerinden fırladığını mı?
Öteki – Evet, çünkü onun yanından geliyordun.
Kasap – Ne kadar oldu?
Öteki – Bugün tam yedi yıl.
Kasap – Ne kadar çok.
Öteki – O, on yıl önce bugün gitmişti, hiç unutmuyorum. Üç yıl şu evin içinde yalnız başıma üç yüz yıl gibi geçti ve tam da şu saatlerde sen girdin içeri.
Kasap – O yüzden o gün gönderdi.
Öteki – Belki de aynı saatte, hatırlamıyorum.
Kasap – Tanıyacağını biliyordu. Ama seni evde göreceğimi sanmıyordum, yaşadığından bile şüpheliydim, gitmişsindir diye düşünüyordum, o günde bugünkü gibi kötü bir savaştan çıkmışçasına yıkık dökük, rahatsız edici, ürperticiydi bu bina, şimdi hayalete döndü tamamen.
Öteki – Üzerinde onun parkesi vardı.
Kasap – İşler ters giderse seni bu parkeden tanır, bir aksilik olmasını istemem demişti.
Öteki – Hiç unutmam sıcacıktır, o parke.
Kasap – Sonra O, sınırı geçti.
Öteki – O gün bugündür tek bir haber yok.
Kasap – Ne hissediyorsun?
Öteki – Mutlu olduğunu.
Kasap – Uyurken sürekli dişlerini gıcırdatıyorsun. Kaç kere mani olmaya kalktığımı hatırlamıyorum. Kâbus mu görüyorsun?
Öteki – Önceleri yuvarlak kocaman bir kayanın altında eziliyor gibi hissediyordum. Koca bir kaya parçası yavaş yavaş üzerime geliyor, görüyorum ama hiçbir şey yapamıyorum. Sanki canlı, bir ruhu var ve gözünü benim ruhuma dikmiş, almak istiyor, pestilim çıkıyor. Üzerime üzerime, göğsüme doğru geliyor ve ağlayarak uyanıyorum, neden ağladığımı bilmeden. Rüyanın içindeyken rüya gördüğümü biliyorum ama o rüyayı hatırlamıyorum, bazen çok iyi hatırlıyorum tam not edecekken birden uçup gidiyor aklımdan. Bir ressam görüyorum her defasında, alçak bir falezin üzerinde tuvaline gördüğünü çiziyor, alabildiğince yeşillik bir ormanı arkasına almış, kıyı boyunca yassı çakıl taşlarıyla parlayan denizi izliyor ve resim yapıyor. Tepeden tırnağa siyahlara bürünmüş, kukuletalı bir varlık geniş ceplerinden bir şeyler çıkarıp suya dağıtıyor, sanki bir şeyler eker gibi, tohum gibi serpiyor. Ressam ne görüyorsa resmediyor, heyecanlanıyor bir ara, fırçasının küçük zayıf bir teli kırılıyor, o minicik ses, öyle yankılanıyor ki, o siyahlar içindeki, aniden başını sesin geldiği yere dönüyor. Bakmasıyla koca bir kartala dönüşmesi ve ressamın sandalyesinden sırt üstü düşmesi bir oluyor. Sonra sadece resmi görüyorum o kartalı kalbini söküp havalanacakken resmetmiş, başına gelen şeyi çok kısa süre öncesinden resmetmiş. İnanılmaz bir resme bakıyorum ve her defasında içinde kayboluyorum, gizini çözmeye çalışıyorum, tam çözecekken, tamamen unutuyorum. Bu rüyanın bana anlatmak istediği şey ne hep bunu düşünüyorum? Rüyalardan anlar mısın?
Kasap – ?
Öteki – Hayatımın bir yerinde karşıma çıkar mı?
Kasap – Neden daha önce anlatmadın?
Öteki – Daha önce tarif edemiyordum bu kadar bile.
Kasap – Bu yüzden mi her gece pencerenin önünde sabahlıyorsun?
Öteki – İnanmak için bir neden arıyorum, bir işaret. Belki hiçbir şey göremiyorum ama ya görürsem, o umuttan vazgeçemiyorum bir türlü.
Kasap – Dua mı ediyorsun?
Öteki – Kendim için değil onun için, endişeleniyorum. Çok düşündüm. Benim hayatım ona bağlı. O dönmediği müddetçe huzurlu olmayacağım nerede olursam olayım, sadece huzurluymuş gibi davranacağım.
Kasap – Ya başın-
Öteki – Sakın olumsuz düşüncelerini onun için kurma. Felaket habercisi gibisin.
Kasap – Onu, senin için bulup getirmek isterdim. Bir yanım git, bulamazsan bile ara diyor, bir yanım da gidersem tek başına üstesinden gelemeyeceğini söylüyor.
Öteki – Her gece onu bir yerlerde hayal ediyorum, hep farklı bir hikâyede, farklı bir macerada. Çocukken dinlediğimiz, izlediğimiz gibi hikâyelerde, sıradan insanların kahraman olduğu hikâyelerde. Beni arayamıyor, mektup yazamıyor ama sürekli düşünüyor. Hayalimi gerçekleştiriyor, o yüzden mutlu, tüm bunları bana anlatabileceği günü hayal ediyor, onu anlayacağımı biliyor.
Kasap – Ya bir gün dönerse, o gün onu ayakta karşılayabilecek misin?
Öteki – Kahramanları kahraman yapan şey nedir bilir misin?
Kasap – Cesaretleri mi?
Öteki – Hayır.
Kasap – İdealleri mi?
Öteki – Hem cesaretleri hem idealleri ama bunlar değil.
Kasap – Peki ne öyleyse?
Öteki – Sevdiklerinden daha önemlidir yaptıkları şey ve bunun kararını hiç kimse kahramanlardan iyi veremez. Kahraman olmak istememiştir hiç biri ama olmuşlardır. Tuhaf, yine de öyle görmezler kendilerini. Her zaman yoluna sokulması gereken bir sorun vardır değil mi? Onlarda oradan oraya savrulurlar ve hep mücadele ile geçer hayatları, sevdiklerinden çok çok uzakta bir yerde. O dönemeyecek. Dönmek için bir fırsatı vardı çok iyi biliyorum. O gün onu hissettim bu pencerenin önünde fakat o bunu seçmedi. Daha zorunu, bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı bir hayatı seçti. Geceleyin, yıldızlara bakıp tüm hayatını düşündü, canından bir parça olan beni, bu evi, bu evdeki bir zamanlar var olmuş olan mutluluğu, odalarımızı, ailelerimizi düşündü, başlarına korkunç felaketler gelen. Sevdikleri içinde en çok beni düşündü. Ağladığından adım gibi eminin. Çünkü ben burada şu pencerenin önünde ağladım. Pencereyi açıp hava aldım, sesini duyabilmeyi o kadar çok istedim ki.
(Pencereyi açar, pencerenin açılmasıyla, dışarıdaki ses içeri odaya girer. Öteki ve Kasap’ın konuşmaları devam eder, fakat sesleri duyulmaz. Dış ses içerdedir. Tank gürültüsü, ses bombaları, silah sesi, savaş uçaklarının sesi, havai fişeklerin sesi, çan ve ezan sesleri birbirine karışmıştır. Dışarının nasıl bir yer olduğu duyulmaktadır. Bu sesler pencerenin kapanmasına kadar devam eder. Seyirci sadece dış sesi duyar)
Öteki – Aynı gökyüzüne bakınca sevdikleriyle iletişim kurabilirmiş insanlar, bu onların inançları. Hissettim onu. Buraya, yanıma gelecekti, kararını vermişti. Hayır diyordum kendi kendime, hayır, şimdi gelemezsin. Kalmalı ve devam etmelisin yoluna, sen artık benim kahramanımsın. O gün dolunay vardı, o kadar pürüzsüzdü ki. Gecenin sessizliğini ilerdeki bir köye düşen bir bomba bozdu. Meteor olduklarını bilirim ya yıldız kaydı demeyi daha çok severim, masal gibi geldiğinden, peş peşe kayıyorlardı, o kadar çoklardı ki… Hem güzel hem kederli. Koşup yetişti. Yanan bir eve girdi, insanları çıkarmaya yardım ediyordu. Köy yanıyordu.
Kasap – Gün ağarırken o dolunay kıpkızıl kesilmişti ve kızıl bir gün doğmuştu. Hayatımda ilk kez görüyordum. Yanan evimizin ve ailemin hatırasının önünde her şeyini kaybetmiş bir şekilde oturuyordum. Yanıma geldi, yerden beni kaldırdı. Sarıldı ve çıkarıp parkesini bana verdi. Uzun uzun gün tamamen aydınlanana kadar beni teselli etmeye çalıştı, sevdiklerinden ayrı kalmanın ne olduğunu anlatıyordu bana, aslında seni anlatıyordu. Sonra orada durmamam gerektiğini mümkün olduğunca hızla kaçmam gerektiğini söyledi. Beni buraya senin yanına gönderdi.
Öteki – Sonra, kahramanlara yakışır bir şekilde, her şeyi ardında bırakıp yoluna devam etti.
Kasap – Sanki oradaymışsın gibi.
(Pencereyi kapatır ve her şey tekrar aynı haline döner, dış ses kesilir)
Kasap – Ne anlattıysan öyle oldu.
Öteki – Hissedebiliyorum bazen.
Kasap – Neden şiir yazmıyorsun? Kahramanlar şiire ihtiyaç duyarlar.
Öteki – Şiir kahramanını öldürür. Yaşayanların şiire ihtiyacı yoktur. Belki bir gün biri yazar.
Kasap – Belki de o gün hiç gelmeyecek, ya da biz görmeyeceğiz.
Öteki – Kahramanlara bu yüzden inanıyorum. İnandığım müddetçe umudumu tazeleyebiliyorum.
Kasap – O geceden sonra bir daha ayı görmedik, endişelenmemiz gerekmez mi?
Öteki – Bu gece de ayı bekleme. “Anneannesiyle, teyzesiyle, babaannesiyle, halasıyla yürümeye gitmiş yine”
(Sahne yavaş yavaş kararır)
III.
(Ertesi gün, öğleden önce)
Kasap – Neden kapan kurmamız gerekiyor?
Öteki – Kendi önlemimizi almamız gerekiyor, güvenebileceğimiz kimse yok
Kasap – Bana güvenmiyor musun, seni koruyabilirim. Farelerden korkman gerekmiyor, ben burada olduğum müddetçe onların ağızlarını kırarım, hele sana yaklaşmaya kalksınlar.
Öteki – Çok çelimsiziz
Kasap – Haklısın. Daha önce bu evde kapan görmemiştim
Öteki – Kapan? Fare kapanı? Galiba satın almamız gerekiyor. Şuralarda bir yerde bir miktar bozuk para olması gerekiyor, gördün mü?
Kasap – Bardağın içindeki mi?
Öteki –Metal bir kutu da olabilir.
Kasap – Onu hiç hatırlamıyorum. Sanki bir bardak olacaktı şuralarda bir yerde.
Öteki – Hatırladım, girişte kapının hemen yanında.
Kasap – Şu ayakkabılığı da atmak lazım, hiç kullanmadığımız bir şeyi saklamak daha doğrusu kullanacakmışız gibi ona sahip çıkmak zorunda mıyız, bırakalım kimin ihtiyacı varsa o alsın sokaktan.
Öteki – Yarın bıraksak olur mu? Bugün dışarı çıkmak istemiyorum
Kasap – Dün de böyle söylemiştin, ondan önceki günde ve ondan önceki günde.
Öteki – Bugünlerde pek keyfim yok.
Kasap – Para… yok sanırım.
Öteki – Bitmiş olmalı. En son ne zaman para koyduğumuzu hatırlamıyorum, sen hatırlıyor musun?
Kasap – İçi tıka basa dolu bir ayakkabılık, bu ayakkabıların çoğu yeni belki sadece bir kez giyilmiş, ihtiyacı olanlara vermeliyiz.
Öteki – Kime mesela? Sokaktan rastgele birini çevirsek ve desek ki, affedersiniz ayakkabıya ihtiyacınız varsa benimle şu apartmanın üçüncü katına çıkar mısınız, ayakkabılığı dışarı çıkarmama yardım ederseniz istediğiniz ayakkabıyı seçersiniz.
Kasap – Bu ayakkabıların tamamı 44 numara.
Öteki – O zaman 44 numara ayakkabı giyen birini bulmalıyız.
Kasap – Neden karşılığında ayakkabı vereceğimizden söz ediyoruz. Neden yapacağımız bir iyiliğe karşılık bir iyilik şartı koşuyoruz ki?
Öteki – Çünkü insanlar, menfaatlerine uygun olmazsa yardım etmezler, ya para isterlerse düşündün mü bunu? Söylediğine göre artık paramız yok. Para yerine ayakkabı vereceğiz ne var bunda, en başından beklenti yaratmıyoruz işte.
Kasap – Bizi anlayacak 44 numaralı bir ayak sahibini bulacağız öyle mi? Sanırım biz bu ayakkabılığı buradan hiç çıkaramayacağız.
Öteki – Zaten, beni hiç rahatsız etmiyor, evin girişini süsleyen bir dekor bırak kalsın.
Kasap – Dışarıda bazı sesler var.
Öteki – Fareler. Bizim mutlaka fare kapanı almamız lazım, mutlaka, önünde sonunda bu kapıdan içeri girecekler, şehir onlarla dolup taşıyor bugünlerde, önlem almalıyız.
Kasap – Sesler gittikçe kalabalıklaşıyor, bir uğultu yaklaşıyor. Bu arada kapan alacak paramız yok.
Öteki – Kendimiz yapabilir miyiz, bence yaparız.
Kasap – Nasıl?
Öteki – Bize ne gerekiyor metal ve tel değil mi, şu koltuk eskidir, içindeki yayları sökebiliriz.
Kasap – Fare kapanının teknik olarak nasıl olduğu hakkında fikrin var mı?
Öteki – Yok, senin? Senin olmalı, sen kapan kullanmış olmalısın, taşralı fareyle daha haşır neşirdir sonuçta.
Kasap – Taşralı olduğum için her şeyi bilmemi benden bekleyemezsin, sen de biraz gayret etmelisin, böyle düşünüyorum
Öteki – Senin elin yatkındır aslında.
Kasap – Senin ellerin de çok narin
Öteki – Dünyada iki çeşit hayvan vardır. Beyinleriyle ve bedenleriyle çalışanlar.
Kasap – Sen hangisine dahilsin?
Öteki – Biliyorsun.
Kasap – Ya ben?
Öteki – Sen her ikisine de sahipsin.
Kasap – Ne fark eder?
Öteki – En az bedenin kadar beynini de iyi kullanabilirsin, kabul et artık sen benden daha beceriklisin.
Kasap – Haklı olman benim kapan yapabileceğim anlamına gelmez, kendi başımıza fare kapanı yapamayız, ya onu satın almalıyız ya da satın almamız için evdeki eşyalardan biriyle takas etmeliyiz mesela şu ferforje sandalye? Nerden baksan antika bir tadı var, ne dersin?
Öteki – Hayır. O olmaz.
Kasap – Kabul et evdeki eşyaların hepsi çöp sadece şu iki sandalye işe yarayabilir. Kapan mı yoksa keyif mi sen seç
Öteki – Bu apartman ne olursa olsun güvenlidir, öyle değil mi?
Kasap – Belki öyleydi bir zamanlar ama şimdi değil. Her gün bir olay çıkıyor. Polis en sonunda toptan kapatacak apartmanı. Her gün bu apartmana gelip zabıt tutuyorlar, her zaman bir olay oluyor.
Öteki – Öyle deme, gelip gitmeleri iyidir, en azından güvendeyiz.
Kasap – Ne kadar sürer bu? Bir hafta mı? Bir ay mı? Bir gün mü? Bir yıl sürmez biliyorsun.
Öteki – O sesler ne?
Kasap – Fotoğrafçılar var mutlaka ünlü biri olmalı.
Öteki – Ünlü mü? Bu apartmanda mı? Hiç sanmıyorum.
Kasap – Pencereden baksana ne oluyor?
Öteki – Dışarısı çok kalabalık, kameralar avluyu işgal etmiş. Canlı yayın yapıyorlar galiba. Demek ünlü biri yaşıyormuş burada, ne garip, hiç karşılaşmadık.
Kasap – Belki de karşılaştık ama tanımadığımız için oralı olmadık, hem ne fark eder, kim acaba?
Öteki – Tahmin edelim mi? Kaybeden şu kapan sorununu çözsün.
Kasap – Sonra bahane yok ama söz mü?
Öteki – Söz. Kim sence?
Kasap – Düşünüyorum, sence?
Öteki – Düşünüyorum.
Kasap – Kaç kişi kaldı ki apartmanda, iki bilemedin üç?
Öteki – Ya uyuduğumuz saatlerde gelip yerleşenlerden biriyse.
Kasap – O zaman bilinemez.
Öteki – Çekiliyor musun yani?
Kasap – Evet, iddiaya tutuşmamız da çok saçmaydı zaten.
Öteki – O zaman kaybettin.
Kasap – İkimizde bilinemeyeceğini söyledik, iddiamız geçersiz.
Öteki – Ama ben çekilmedim, sen çekildin bu da demektir ki yenilgiyi kabul ettin.
Kasap – Öyleyse söyle kimmiş bu ünlü?
Öteki – Poker oyunu gibi düşün, blöf yapmış olabilirim ve elimi göstermek zorunda değilim.
Kasap – Yani ben teslim olana kadar bekleyecektin.
Öteki – Başardım ve kazandım. Kapan olayı artık senindir, bir an önce bu sorunu çözmelisin.
Kasap – Kurnazlık yapmıyor musun?
Öteki – Hayatta kalmaya çalışıyorum.
Kasap – Bu yüzden de yanında kalan tek kişiye kazık atmaya çalışıyorsun.
Öteki – Hayat böyle
Kasap – Hayat böyle değil, sen böylesin.
Öteki – Zor dönemlerde net olmak gerekir.
Kasap – Tüm gün işin gücün şu sandalyede sallanıp durmak, uyumak, uyanmak o kadar, hangi zorluk?
Öteki – Bu dünya beni yoruyor, bu karmaşa, bu şiddet, bu kirlilik. Haklısın yaşamayı unutmuş olabilirim, bu benim suçum mu?
Kasap – Elbette! Tek nedeni sensin. Senin yüzünden bu haldeyiz, ben senin yüzünden bu haldeyim. Battaniyeye sarılıp merdivenden indirilen adam senin yüzünden o halde.
Öteki – Ölmüş mü?
Kasap – Ölmüş.
Öteki – O zaman ünlü biri değildir.
Kasap – Neden?
Öteki – Ünlü olsa battaniye ile indirmezler, en azından ölümü yakışıklı olur?
Kasap – Erkek olduğunu nerden biliyorsun?
Öteki – Bilmiyorum, erkek mi?
Kasap – Hiç fikrim yok. Ama haklısın, ünlü olsa ceset torbasına koyarlardı. Fakir biri ve değersiz, ama neden kameralar var?
Öteki – Belki de azılı biridir?
Kasap – Azılı? Azılı? Katil gibi mi?
Öteki – Hayır, belki militandır.
Kasap – Örgütten mi?
Öteki – Polisin her gün bu apartmana neden gelip gittiği anlaşılıyor. Demek bu yüzdenmiş.
Kasap – Nerden biliyoruz, bence o militansa bile saklanmak için çok yanlış bir yer tercih etmiş, kesin gece biz uyurken geldi, saklanacak daha iyi bir yeri olmadığından, belki öncesinde vurulmuştur, buraya sığınmak zorunda kalmıştır.
Öteki – Fikrim yok.
Kasap – Merdivenlerde kimse kalmadı, sen ne görüyorsun?
Öteki – Aşağısı çok kalabalık.
Kasap – Açsana.
(Pencere açılır ve dış ses içeri girer: canlı yayında haberi anlatan spikerlerin sesleri birbirine karışmış şekilde duyulur.)
Spiker 1 – Dün gece…
Spiker 2 – 22:30 saatlerinde..
Spiker 3 – Kimliği belir-
Spiker 1 – Bir kişi…
Spiker 3 – Polisle girdiği çatışmada…
Spiker 2 – Karşıdan karşıya geçerken…
Spiker 4 – Sayın seyirciler…
Spiker 3 – Biri ağır iki kişi yaralandı…
Spiker 2 – Telefonuna yaşananları kaydeden…
Spiker 1 – Ortalığı kan gölüne çevirdi…
Spiker 4 – Olayın nasıl meydana geldiği bilinememekte…
Spiker 3 – -manda ölü…
Spiker 2 – 35 yaşında…
Spiker 1 – Halkın olayla ilgili…
Spiker 4 – Açıklama…
Spiker 2 – Herkes…
Spiker 3 – İçin…
Spiker 1 – Güçlere…
Spiker 4 – Boyun eğme-
(Pencere kapanır)
Kasap – Duydun mu?
Öteki – Neyi?
Kasap – Ben hiçbir şey duymadım.
Öteki – Gürültü.
Kasap – Ne olmuş, kim kimi öldürmüş.
Öteki – Çatışma çıkmış sanırım.
Kasap – Ünlü değil miymiş?
Öteki – Hayır, sanmam.
Kasap – Demek gece buraya sığınmış, hiç duymamışız. Artık deliksiz uyku uyumamak gerekir, baksana hiç güvende değiliz.
Öteki – Kapanı ne zaman alacaksın?
Kasap – Sandalyenden vazgeçtiğinde.
Öteki – Senin de sandalyen var, çok meraklıysan önce kendininkini ver.
Kasap – O zaman ara sıra sandalyene otururum.
Öteki – Kesinlikle olmaz. Bu benim dünyadaki biricik zevkim, hayatta vermem.
Kasap – O zaman, unut.
Öteki – Öyle olsun, gün gelip fareler kapıya dadandığında pişman olursan, sırf sandalyemde gözün olduğu için sandalyeni satmadığını hatırlatırım sana iş işten geçmezse tabii.
Kasap – Demek bu sadece benim suçum olacak öyle mi?
Öteki – Evet öyle. Unuttun mu sen kaybettin.
Kasap – Sana inanamıyorum, bu herhangi bir şey değil biliyorsun, bu senin nasıl dayanılmaz, çekilmez biri olduğunun ispatı. Ben taşralıyım, farelerle de yaşarım bir şekilde, onlarla yaşamakta zorlanacak olan sensin sen düşün.
Öteki – Baş etmekmiş, nasıl baş edeceğini sanıyorsun acaba. Ya kendimizi korumak için tuzaklar kurarız ya da onlar gelmeden kendimizi hazırlarız… İntihara.
Kasap– Neye?
Öteki – İntihara
Kasap – Yok, benim üzerime vazife değil.
Öteki – Beni yalnız mı bırakacaksın?
Kasap – Neden böylesin?
Öteki – Ne varmış halimde?
Kasap – Hayatta değilsin.
Öteki – Senin kadar.
Kasap – Nasıl anlatsam anlarsın tam bilemiyorum.
Öteki – Bir kere dene istersen, becerebilecek misin?
Kasap – Kendimi ifade edemediğimi düşünmeni istemem. O yüzden aç kulaklarını da iyice dinle. Bizim buradan acil olarak gitmemiz gerekiyor.
Öteki – O konuyu sakın açma.
Kasap – Sen bilirsin, ama fazla zamanımız kalmadı bunu bilmelisin.
Öteki – Hiç değilse evimdeyim. Bir evin olduğu zaman ne demek istediğimi anlayacaksın.
Kasap – Burada güvende misin?
Öteki – Dışarısı kadar.
Kasap – Hani evin daha güvenliydi.
Öteki – Sokağa göre daha güvenli.
Kasap – Söyler misin bana, şu boktan hayatını kusursuzmuş gibi neden savunup duruyorsun
Öteki – Tanrı belki senden daha insaflıdır.
Kasap – Kimbilir.
Öteki – Sadece bir kişinin çıkıp, inanıyorum diye haykırması yeterli.
Kasap – Görünmez değiliz.
Öteki – Biliyor musun şimdi rahatladım işte. En azından birisi şu dünyada beni duyuyor ve bana yardım etmeye çalışıyor.
Kasap – Pek yardım almış gibi görünmüyorsun.
Öteki – Bu da beni ben yapan güç işte, taştan su çıkaramam belki ama deveye hendek atlatabilirim.
Kasap – Ne için? Kim için, söylesene?
Öteki – Kendim için, biraz da senin için.
Kasap – Benim için gerçekten bir şey yapmak istiyor musun?
Öteki – Tüm kalbimle.
Kasap – İstediğimi dileyebilir miyim?
Öteki – Elbette, fakat yapamayacağım bir şeyse, yapamam.
Kasap – Bunu daha sonra istemek isteyebilir miyim?
Öteki – İstediğin zaman.
Kasap – Şu kalabalığa bak, biraz önce birbirleriyle yarışıyorlardı, işleri bitince arkalarına bakmadan çekip gittiler, inan bana bu apartmanı çoktan unuttular.
Öteki – Kimdi ölen?
Kasap – Bilmiyorum.
Öteki – Ne saçma, apartmana biri giriyor ve ölüyor sonra alıp götürüyorlar ve bizim ondan haberimiz yok, ya sen olsaydın, gerçekten üzülürdüm.
Kasap – Ben de üzülürdüm
Öteki – Sen?
Kasap – Ölü olmak üzücü olmalı.
Öteki – Nereden biliyoruz hiç ölmedik daha.
Kasap – Belki de ölüyüzdür, yaşadığımızı ispat edemiyoruz. Bu apartman bir mezarlığa döndü. Azrail kolayı buldu, ölümü buradan organize ediyor, önce insanları bir şekilde tuzağına çekiyor ve pat! Mortingen şıtrayze!
Öteki – Sanmam. Eğer, onun yerinde ben olsaydım işimi sanata dökerdim.
Kasap – İşim öldürmek olsaydı bir kaygım olmazdı. Ne sanatı!
Öteki – Düşünsene, bir görevin var ve canlılar üzerinde ayrım yapmadan onların ruhlarını alıp yaşamlarına son veriyorsun, sırf görevlendirildiğin için sırf layık olmak istediğin için işini daha iyi yaparsın anlıyor musun? Ve inan bana o işini iyi yapıyor, onun adını hiç unutmuyoruz baksana, tüm dillerde aynı anlama geliyor.
Kasap – Ben soyut şeyler düşünmek istemiyorum. Şu an tek düşüncem şu kahrolası yerden, şu bataklıktan bir an önce kurtulmak.
Öteki – Paramızın kalmadığını söylemiştin. Buradan gidemeyiz, unutalım bunu.
Kasap – Hiç denemedik, ne kadar para gerekli olur ki bize, dışarıda da yaşarız.
Öteki – Hiç sanmıyorum. Kabul etmelisin, başımızda şu dört duvar olmasın iki gün dayanamayız.
Kasap – İki günmüş. İki gün. Ben sana yaşamaktan söz ediyorum.
Öteki – Az önce de ölü olabileceğimizden söz ediyordun, tutarsızlığını bana saldırarak örtbas etmeye çalışıyorsun.
Kasap – Düşünüyorum, bazen ayırt edemiyorum haklısın.
Öteki – Ben de senden bir şey istiyorum
Kasap – Hayır, yine mi?
Öteki – Son kez.
(Öteki ve Kasap ferforje sandalyelere otururlar ve sallanmaya başlarlar)
Kasap – Haberin yok mu? Mektubuna el koymuşlar.
Öteki – Hassiktir, neden?
Kasap – Komutanın kalemini kullanmış.
Öteki – Ciddi misin? Nasıl anlamışlar?
Kasap – Mektubu açmışlar, okumuşlar. Sonra çağırıp sormuşlar, bunu neyle yazdın diye.
Öteki – O ne demiş?
Kasap – Kalemle
Öteki – Görüyor musun, basit bir kalem yüzünden.
Kasap – Yok, öyle değil tam olarak. Sormuşlar hangi kalemle yazdın, bize kalemi göster demişler.
Öteki – Sonra ne olmuş?
Kasap – Eğer kendisine izin verirlerse kalemi gidip getireceğini söylemiş.
Öteki – Makul bir çeviklik, doğru hamle.
Kasap – İzin vermişler.
Öteki – Zaman kazanıyor kendine, iyi bir yalan zaman alabilir ama imkânsız değildir. Aniden, düpedüz yalana başvurmak gerektiğinde ya kıvrak bir zekâya ya da zamana ihtiyaç duyarsın. Çok yerinde davranmış.
Kasap – Yerinde mi! Adam, doğruca komutanın odasına gitmiş.
Öteki – İşte dürüstlük! En doğrusu. Sonuçta onun kalemini kullanmış, ayak takımıyla değil doğruca büyük başla halletmek istiyor meselesini, tam bir dava adamı.
Kasap – Salakça bir hareket, daha doğrusu gerizekalılık
Öteki – Sana fikrini sormadım.
Kasap – İki saattir lafımı kesip bitirmeme müsaade etmiyorsun.
Öteki – Mektubu ilk kez okuyorum dolayısıyla yaşıyorum.
Kasap – Ne olmuş yani?
Öteki – Senin nerden baksan beşinci okuyuşundur.
Kasap – İzlendiğimi bilmiyordum.
Öteki – Devam etsene sonra ne olmuş?
Kasap – Nerde kalmıştık?
Öteki – Tam bir dava adamı demiştim.
Kasap – Ben de tam bir gerizekalı demiştim. Çünkü bu gerizekalı paldür küldür komutanın odasına giriyor ve kalemi alıp çıkıyor, komutanın içerde olup olmadığından haberi yok.
Öteki – İçerde miymiş?
Kasap – Evet, çişini ediyormuş, belki de başka şeyler, kim bilir
Öteki – Gözü karadır, aklına koymasın yeter ki. Herkesi şaşkına çevirmiştir.
Kasap – Küçük dillerini yutmuşlar teker teker.
Öteki – Ne olmuş sonra?
Kasap – Sürülmüş.
Öteki – Bu kaçıncı?
Kasap – Üç
Öteki – Kalemi almışlar mı peki?
Kasap – Paşa hediye etmiş..
Öteki – Babalık yapmış desene?
Kasap – Şefkatli bir babanın yapmayacağı kadar. İnsan evladının onurunu kıracak onu aşağılayacak denli küfürler savurur mu hiç mümkün mü bu, önce öpüp okşayıp, uyardıktan sonra, çekip kulağından ağzını burnunu kırdıktan, pencereden aşağı attıktan sonra revire gönderecekken öfkesini yenemeyip diskoya, karanlığın içine atmışlar, küçücük kutu gibi bir yere, iki büklüm o halde saatlerce, ölmemesi bir mucizeymiş.
Öteki – Çok canı yanmış mı?
Kasap – Yazmamış.
Öteki – Pencereden atmasalarmış. Sen nasıl öğrendin bunları?
Kasap – Mektuptan.
Öteki – Hangi mektuptan?
Kasap – Geçen gün gelen.
Öteki – Geçen gün mü? Yakalatmış demedin mi az önce?
Kasap – O başka. Şu ayakkabılığın üzerinde duran zarfı hiç mi merak etmedin?
Öteki – Eski mektuplarından biri diye düşünmüştüm..
Kasap – Eski mektup zaten.
Öteki – Ne diyor başka anlatsana.
Kasap – Neden sen okumuyorsun?
Öteki – Kendime gelmeden gözlerim görmüyor, seçemiyorum yazıları, puslu görüyorum. Sonradan azar azar açılıyor.
Kasap – Hareket etmelisin biraz, bu gidişin hiç iyi değil.
Öteki – Nereye sürmüşler?
Kasap – Sınıra.
Öteki – Bir kalem yüzünden öyle mi, basit bir kalem yüzünden.
Kasap – Yok öyle değil tam olarak. Bu komutanı sevmemiş birkaç konuşmasını sevmemiş, bunu özellikle belirtiyor. Kendisine eziyet edilince de bir ihbar mektubu yazıyor .
Öteki – Ne yazıyor?
Kasap – Dava adamı ya olaya el atmak istemiş. Savcılık kurumuna ne kadar yolsuzluk, alavere-dalavere varsa, hepsini yazmış, yetinmemiş bir de komutanlarını darbe yanlısı oldukları hakkında zan altına bırakmış, darbeye nasıl hazırlandıklarını yazmış. Mühimmatın belli noktalara gömüldüğünü ve bu silahlarla operasyonlar yapıp ülkeyi karıştırmaya hazırlandıklarını yazmış, örnek alınacak adam.
Öteki – Adamın dolmakalemiyle yazmış bunları değil mi? İyi miymiş şimdi?
Kasap – Hiçbir şeyim yok diyor, iyiymiş, merak etmeyecekmişsin. Dolmakalemi yürütmeye çok çalışmış ama başaramamış, sana göndermek istiyormuş.
Öteki – Çok düşünceli.
Kasap – Bildiğin zır deli.
Öteki – Az bile yapmış.
Kasap – İyi yapmamış. Onu yargılıyor değilim, zor koşullar olduğunu tahmin edebiliyorum. Ama böyle dik kafalılıkla rahat edemez.
Öteki – Morali nasılmış?
Kasap – Umurunda değil sanırım, cezaevine de atsalar kaçacağını söylüyor, kafasına koymuş.
Öteki – Tutarlı adam işte. İnatçı. Özgür.
Kasap – Sana katılmıyorum.
Öteki – Bazıları sessiz kalamaz, haksızlık gördüklerinde. Sen bu kadar dert niye yanıyorsun? Çünkü hiçbir şey yapmıyorsun ve sadece çene çalıyorsun. O bizim gibi kafasını kuma gömmedi hiçbir zaman. Bizim gibi yaşamın tehlikesiz ve kendi halinde devam ettiği evrende sıkışıp kalmadı, mağaraları tercih etmedi. Öne atılıp tüm kudretiyle itiraz etti. Sonunu bile bile, kimseden yardım beklemeden. O, öyleydi işte. Onu her zaman alkışlarım ben ve hiç unutmak istemem. Unutulmayı hak etmezler onun gibiler çünkü. Unutulmayı hak eden biziz, anlıyor musun?
Kasap – Çok cesaretlendirmişsin. Senden güç almış, kışkırtmışsın onu.
Öteki – Varlığım yeterli onun için anlıyor musun, bir şey yapmama gerek yok.
Kasap – Biraz daha makul olabilirmiş en azından böyle bir mektubu yazmasına gerek yokmuş
Öteki – O, planını yapmış, kaçacakmış, kaçtı. Giderken zarar vermek istemiş hepsi bu.
Kasap – O zaman neden askere gitti? Askerlik öğrenmek için mi?
Öteki – Belki de o işe de yaramıştır, bir gün evden çıktı ve geri dönmedi, bir yerde çevrilmiş eve gelmeden soluğu askerde aldı, aslında okumak istiyordu, olmadı.
Kasap – Anladım, canını yakanların canını yaktı.
Öteki – İntikam için değil, kimseye kin tutan biri değildir.
Kasap – Keşke ayrı kalmasaydınız.
Öteki – Acıma sakın, acınacak durumda değiliz.
Kasap – Ona benim de bir vefa borcum var
Öteki – Hiç öyleymiş gibi davranmıyorsun ama
Kasap – Yüzüme vurmak zorunda mısın? O, şu yaptığını yapmazdı.
Öteki – Öyleyse neden ona hakaret edip durdun?
Kasap – Senin için canlandırmak istedim, eğer bu tip tepkiler verirsem, daha yoğun yaşayacağını düşündüm, başardım da.
Öteki – Yani benim için mi?
Kasap – Şu dünyadaki tek dostum için.
Öteki – Şanslıyım öyleyse
Kasap – Her şeye rağmen, hayatta olduğumuz için.
Öteki – Eee, kapan ne olacak?
Kasap – Sandalyeden vazgeçtim, ne de olsa bana ait değil.
Öteki – O senin, yanlış anlama, vermek zorunda değilsin.
Kasap – Biliyorum, ama başka çaremiz yok.
Öteki – Haklısın.
Kasap – Şu an ortalık çok karıştı, en iyisi yarın gideyim.
Öteki – Bugünün tadını çıkar.
(Sandalyede sallanırken uykuya dalarlar.)
IV.
( Birkaç saat sonra)
Kasap – Hadi kalk artık. Şu tarihe tanık olmalısın. Sonunda insanlar bir arada
(Kasap pencerenin yanındadır, pencereyi açar ve dış ses içeri büyük bir mitingin uğultusu ve sesiyle girer, sanki büyük bir operasyon başlamış gibidir. Kasap sokağı izlemektedir, Öteki sandalyede uyuklamaktadır. Pencereyi kapanmaya yakın ses iyice azalır ve pencerenin kapanmasıyla kesilir.)
Öteki – Ne oluyor yine avazın çıktığı kadar bağırıyorsun? Ne bu gürültü?
Kasap – Buraya gel çabuk. Bu büyük anı kaçırma.
Öteki – Ne oluyor?
Kasap – Buraya gelip gözlerinle görmelisin olanları. Görüyor musun?
Öteki – Çıldırmış mı bunlar.
Kasap – Savaş demek bu, isyan.
Öteki – Cinayet
Kasap – Onların arasına katılmalıyız.
Öteki – Ne için peki, ezilmek için mi?
Kasap – Hesabını sormak için.
Öteki – Kime hesap soracağız?
Kasap – Her şeye, herkese. Öncelikle üzerimize çöken bu karabasana.
Öteki – Şu insanları görüyorsun değil mi, o karabasanı onlar yarattı. Önce kendilerini hesaba çeksinler. Onların yanında yer alamayız bu onları desteklediğimizi gösterir. Kesinlikle istemiyorum.
Kasap – Ben istiyorum.
Öteki – Çocuk olsan yine bilirsin bu adamlar asker. Hiç kimse bana cinayetleri, işkenceleri haklı gösterme imasında bile bulunamaz. Hiçbir şekilde, anlıyor musun?
Kasap – Neden böyle zavallıymışım gibi bakıyorsun? Sadece sen mi muhalifsin?
Öteki – Ben bir şey değilim fakat o sokaktakiler de değil. Onların derdi bu değil, şu kalabalığa iyi bak, eksik görüyorsun
Kasap – Nedir görmem gereken?
Öteki – Kan istiyorlar, iyi bak onlara. İdeallerin için kan dökebilecek misin?
Kasap – Ahlaktan daha önemli şeylerin olduğu günleri tarihçiler hatırlayacaktır bir gün, ama o gün bugün değil.
Öteki – Neymiş ahlaktan daha önemli şeyler?
Kasap – Hayatta kalmanın yasaları. Aç bak. Ahlak adına rastlayabilecek misin herhangi bir yerinde o kitabın. Ahlakmış.
Öteki – Böyle konuşmamalısın.
Kasap – Sen değil miydin kahramanlar nerde kaldı diyen. Al işte dışarıda o kahramanlar. Geçmişte neye inandıkları neyi destekledikleri umurumda değil. Bugün düşmanımız aynı, devirmek için beraber olmalıyız.
Öteki – Ya sonra?
Kasap – Sonrası daha güzel bir dünya. Huzur.
Öteki – Defettiklerinden daha kötü olmayacakları ne malum? Kanı kanla yıkayamazsın.
Kasap – Benim için önemli değil. Bugünü düşünmeliyiz.
Öteki – Devrimler bugün için yapılmaz.
Kasap – O da buradadır belki kim bilir.
Öteki – O mu, sanmam. Benden farksız düşünmez o.
Kasap – Dünya değişti artık. Bilmiyorsun neler olup bittiğini. Yaşayıp yaşamadığını da bilmiyoruz, belki de bu isyanın lideridir.
Öteki – Tatlı sularda yaşamak için doğan bir balık açık denizde yaşayamaz.
Kasap – Biz mi tatlı su balığıyız?
Öteki – O olacak değil ya.
Kasap – Ben kararımı verdim. Onlara katılacağım. Evde öleceğime dövüşerek ölürüm. Belki kahraman olurum kim bilir.
Öteki – Bu hiç tanımadığın insanların arasına karışmamalısın. Ezilirsin, yaşayamazsın.
Kasap – En azından şansımı denerim. Belki bir gün O’na duyduğun saygıyı bana da duyarsın.
Öteki – Gitmeni istemiyorum. Gidersen ölürüm, tek yaşayamam.
Kasap – Denemeliyim. Bir kere olsun bir şey yapmak istiyorum. Neye mal olursa olsun.
Öteki – Benim hayatımı da tehlikeye atıyorsun. Ölümümün sorumluluğunu taşıyabilecek misin?
Kasap – Kazanırsak, evet. Önemli olan senin benim hayatım değil önemli olan kazanmak, başarmak. Hayatımın hiç önemi yok artık. Senin içinde üzgünüm. Elimden bir şey gelmiyor. Anlıyor musun, belki her şey iyi olabilir, denemeliyim.
Öteki – Sen bir millete mensup değilsin, olmaya çalışmamalısın da, ne çabuk unuttun başına gelenleri?
Kasap – Evet, değilim, unutmadım da. Fakat artık bu yaşananlar yaşanmamalı, bitmeli anlıyor musun, bitmeli.
Öteki – Biraz sakinleş, acele karar verme.
Kasap – Bu zamana kadar hep yanındaydım, ama artık kendi başının çaresine bakmalısın.
Öteki – Demek gideceksin?
Kasap – Evet, kararımı verdim, aslında uzun zamandır düşünüyordum, senin de benimle gelmeni isterdim ama sen inatçısındır, gelmem dediysen gelmezsin.
Öteki – Benim yerim burası, senin ki de öyle.
Kasap – Bir yerim yok, sadece daha huzurlu bir yerde yaşamak istiyorum o kadar. Belki her şey düzelince hayatlarımız da farklı olur ha.
Öteki – Zannetmiyorum, şu kapıdan çıktıktan sonra her şey daha kötüye gidecektir. Ve sen olmazsan ben yaşayamam, bunu biliyorum.
Kasap – Böyle ayrılmak istemiyorum.
Öteki – Ne istiyorsun?
Kasap – Kardeşin olmak istiyorum.
Öteki – Sen gidince ilk işim seni hemen unutmak olacak, hatırımda tutmak için çabalasam da nafile, sen olmasan ben O’nu bile hatırlayamazdım biliyorsun.
Kasap – Sen güçlüsün, ben dönene kadar bekle şüphelerinde ne kadar haksız olduğunu ispatlayarak döneceğim. İnan bana, bir kez olsun inan. Artık burada duramam anlıyor musun? Geleceğim söz veriyorum döneceğim.
Öteki – Sen insanların dünyasına ait değilsin, burada benimle kalmalısın ve beklemelisin, dediğin gibi eğer O, değişmişse ve bu kalabalığın içindeyse buraya evine gelecektir, o geldiğinde kurtulmuş olacağız. Beklemelisin. En iyi yapacağımız şey bu. Beni yalnız bırakma, hayattan vazgeçme, hem kendini hem beni düşün, gidersen ölürüz.
Kasap – O, burada değildir diyordun hani. Anlasana, çaresiz kaldığımız için gitmek zorundayım, sadece bizi düşünüyorum. Ya başarırsam, denemek zorundayım. Diyelim ki gitmedim ve O da gelmedi, zaten fazla şansımız yok biliyorsun. Şu rutubet öldürecek bizi sonunda, yosunlara dayanamayız, duvarlara yaklaşılmıyor, bu pis koku beynimizi zehirledi.
Öteki – Dışarıda seni bekleyen tek bir şey var, yapma.
Kasap – Gidiyorum.
Öteki – Bu şekilde mi, öylece, çekip kapıyı çıkacak mısın?
Kasap – Vazgeçmeyeceğim.
Öteki – O zaman bahtın açık olsun.
Kasap – Geri döneceğim.
Öteki – Dur! Buraya gel ve şu insanlara iyi bak, kim bu insanlar, ayırt edilmiyorlar bile. Ya nefret ettiğin düşmanlarının ta kendileriyse o zaman ne olacak. Elinde bayrak tutanın insafından sana sığınırım.
Kasap – Bayrak mı?
Öteki – Evet. Bu bir devrim değil, bu bir darbe.
Kasap – Darbe mi? Nereden anladın?
Öteki – Bu insanlar sivil değil, onlar bir ordu, arkasına sivilleri almış ve iktidarı devirip hesaplaşmak isteyen bir ordu.
Kasap – Ordu mu?
Öteki – Üzgünüm. İnsanların dünyasına akıl sır erdiremezsin onlara güvenemezsin.
Kasap – Darbeye katılamam.
Öteki – Sonunda mutabık kalabildik, çok şükür.
Kasap – Neden ama?
Öteki – Hayal kırıklığına uğradığını biliyorum, ama güçlü olmalısın. Maalesef, her şey başa dönüp duruyor, güzellik vaadiyle gönlünü çelen daha sonra kalbini söküp uzaklaşıyor.
Kasap – Tıpkı rüyandaki gibi
Öteki – Belki de, rüyamın bana anlatmak istediği buydu.
Kasap – Ya şimdi ne yapacağız?
Öteki – Akşama sabaha darbe olacak demektir, erzak almamız gerekir hem de bir an önce.
Kasap – Ya kapan?
Öteki – Onu ben yapacağım, senin satman gereken iki sandalye var.
Kasap – Sandalyenden vazgeçiyorsun öyle mi?
Öteki – Yiyecek bir şeyler almalıyız, yoksa dayanamayız.
Kasap – Zamanımız da yok demene göre, hemen çıkmalıyım.
Öteki – Kendine dikkat etmelisin, kalabalığa sakın yaklaşma, mümkünse onlara görünme bile.
Kasap – Dikkatli olurum.
Öteki – Çabuk ol, bugün kısa sürebilir.
Kasap – Daha önce bir darbe gördün mü? Ben hiç görmedim
Öteki – Görmeni istemezdim.
Kasap – Korkmalı mıyım?
Öteki – Tedbirli olmalıyız. Bizim bizden başka dostumuz yok, bir arada kalabildiğimiz sürece güçlü olacağız. Bunun da üstesinden geleceğiz.
Kasap – Dışarı çıkmaya korkuyorum.
Öteki – Hep korkuyordun.
Kasap – Evet.
Öteki – Seninle gelmemi ister misin?
Kasap – Hayır, tek başıma üstesinden gelebilirim, hem o kadar laf ettikten sonra. Öyleyse şimdi bir şey isteyeceğim senden?
Öteki – Elbette.
Kasap – Bana O’ymuşum gibi sarılır mısın?
Öteki – Hayır
Kasap – Anlıyorum.
Öteki – Sana O gibi sarılamam, ama dostum Kasap gibi sarılabilirim
Kasap – Öteki
Öteki – Dikkatli ol olur mu
Kasap – Biliyor musun, olağanüstü güçlere sahip olmayı istedim şimdi.
Öteki – Daha fazlasına sahipsin.
Kasap – Keşke emin olabilseydim
(Kasap toplanıp çıkmaya çalışır, çıkmak çok zordur, sanki zıt kutuplar gibi geriye sağa sola itiliyordur. Uzun bir süre başaramaz. Buradaki zıt kutup itmesi abartılmamış ve estetik olmalıdır, sonra zor da olsa çıkmayı başarır. Kapıdan çıkınca kapıyı kapatır ve kapıya yaslanır kalır sanki kapıya mıhlanmış gibidir. Kapıya yaslandığı gibi Öteki’nin ışığı söner, Kasap’ın ışığı yanar, aynı zamanda dış seste farelerin sesi ve Kasap’ın hızlı hızlı nefes alış verişi duyulur. Öteki’nin de ışığı yanar. Öteki içeride penceren dışarı bakmaktadır. Kasap ve Öteki’nin tedirginliği bir süre görünür, sonra sahnenin kararmasıyla Kasap bir anda gözden kaybolur.)
V.
Öteki – (Sahnenin genel ışıkları tamamen açıktır. Yosunlaşmış duvar görünür, bu bize zamanda ilerlediğimiz hissini vermelidir. Bu bölüm Öteki’nin düşüşünü gösterir, sanki Kasap gideli çok olmuş gibi olmalıdır. Öteki’nin her bölümde zayıf görünmesini sağlayacak şekilde üzerindekileri çıkarması gerekir. Bu makyajla yapılmalıdır. Son bölümde, Kasap’ın gitmesiyle üzerinden son kıyafetini çıkarır, bedenine kemiklerini daha çelimsiz gösterecek bir makyaj yapılmıştır o haliyle görünür. Pencereye yürür, pencereyi açar ve dış ses içeri ses bombası, biber gazı şeklinde girer. Biber gazı kullanılmıştır. Öteki gazın etkisiyle, sersemler, yutkunmaya çalışır, gözlerinden yaş gelir ve pencereyi kapatamadan olduğu gibi yere yığılır, son bir hamleyle sandalyesine tutunup çıkmaya çalışır ve sandalyeyle beraber devrilip düşer. Sahne kararır ve kapı gürültüyle vurulmaya başlar, ama gelen kimdir görünmez.)
Son
Not: Bu metin oyunun 2012’deki ilk hali, bugün tekrar yazılıyor. Bir metin hiçbir zaman tamamlanmış sayılmamalıdır.
Ali Aydemir