Yağmurcu

Ateşten, demirden, tunçtan ve buhardan sonra
fecrikazip dedikleri vakitte eskilerin
bitiverdi yerde, gül suretinde

tayından ayrı bir tomurcuk gibi açıverdi,
pırıl pırıl aydınlanan
çayırların ortasında, büyük ve güzel bir çayır,

güneş üç kırmızı selvinin dalları arasından
süzülüp dokundu yaprağına,
uyandı,
selvilerin üzerinde üç kuş yuvası,

bir kadının zarif adımlarıyla
yanaştı ağaçlara,
sıcak rüzgarın esintisi,
aldı yuvalardan en küçük olanı

ağlamak istedi, ezildi içi,
kuş gibi titredi
nem derttir, terk etmez dünyayı

birden bire değişti alaim-i sema
gök gürültüleri şimşekler ve
elif gibi ince bir ışık düşüverdi
yuvasını yitiren selviye

Kızıl ince ruhu ağacın
külün halesi
eski ve karanlık çağları anımsatan

ağzı ateş ağzı, gözü kanlı,
gözleri gökten daha gök
benzi kızıl,
sırtı kambur,
at yeleli saçı, boyu posu,
uzun kollu
Sol yanında kurt ve geyik,
sağ yanında yılan, gergedan
dokuz boynuz dokuz budak
başlık
püskülü çıngırak uçlu
boynu aslan
omzu ayı omzu
bir ayağı kurt bir ayağı geyik
tüylerden ve kanatlardan
yeşilden ve ebemkuşağından teni
ışıl ışıl kutup yıldızı sanki
demir çağından kalma hayalet
çıkardı çatal kuyruğunu toprağından

göğün olduğu kadar yerin de katları vardır,
köksüz gül tomurcuk açmaz,
göğe doğru büyür sanırsın
yere doğru da büyür:

Başun ala bakar olsam, başsuz ağaç!
Dibün ala bakar olsam, dipsüz ağaç!

insan ölümsüzlüğü gökle yer arasında yaşar
hem yükselirken hem düşerken.
Düşmek, insanlar için basittir,
övülmek istediğinde ya da yükselmek
o yüzden bütün iyi eserlerde önce
yükselirsin düşmeden önce

bazen uyanıkken bazen rüyada
biri çıkar amansız karşısına,
yapma der, gitme kal bu bahçede
ihtiyar çirkin bir kadındır kimi zaman
ak saçlı, sakallı kör bir erkek çoğu zaman
geyik ya da kurt veya kutup yıldızı
bana yağmurcu derler.

İlk insanı tüyleriyle hayal eden
ilk köpeğe tüy kondurmamıştır,
kanat takmıştır birine
boynuna demir bükmüştür birinin,
kuvvetin aslı ayık kalmaktır,

tüfeği ateşleyen ilk barut bir sincabı öldürmüştür,
iyiliklerle dolu bir hayat
kötülüğün de arzusudur, unutma
kalender bir çocuğun layık olduğu tek mezar
yiğit halk kızlarının saçlarını yolduğu yerdir
uçurum ararsın ırmak çıkar karşına:
yaşayanı yaşat, öleni öldür.

ma’na aleminden velayetle
kanat çırpmadan önce gökyüzüne:
devler ve ejderhalar çoğu zaman masallarda
kimi zaman pınar başlarındaki mağaralarda yaşar,
bir mağarada iki ejder olmaz, dedi usulca.

eski Türkçede ol, bul demektir
bulmalısın ki olmalısın.

Mitoloji bir dilin filolojisidir,
efsane yoksa dil de olmaz, az olur sonra yok olur,
dil hayal gücüdür, rüya bile görür.
Unutma dedi, yağmurcu,

Yayınlayan

Ali Aydemir

Ali Aydemir. 1981 yılında İstanbul’da doğdum. Çocukluğum İstanbul’da geçti taki bir trafik kazasına kadar. 1986 yılında Çernobil bulutlarıyla beraber Karadeniz’e geldik ailemiz bir kişi eksilmiş halde. İlk ve orta öğrenimimi Giresun’da tamamladım, lise son sınıfı bir işçi olarak Fiskobirlik Entegre Tesislerinde geçirdim, o dönem işçileri yakından gözlemledim, Markizm ile tanışmam böylece ete kemiğe büründü. Sonra Niğde Üniversitesi’nde Turizm Meslek Yüksek Okulunu bitirdim. Kapadokya hayatıma inanılmaz şeyler kattı, orada büyülendim. Devlet memuru olarak Bolu’ya atandım, gitmedim. Politik bir insana dönüştüm. Turizmin bir çok departmanında çalıştıktan sonra bu sektörün ruhumla hiç uyuşmadığını fark ettim ve mesleği bıraktım, biraz dışardan işletme okuyayım dedim, serbest bir öğrenci olmayı beceremedim. Uludağ Ünversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü sınavına girdim ve Dramatik Yazarlık Ana Bilim Dalını kazandım, hakkımda açılan kamu davası nedeniyle ki vatana ihanetten yargılanıyordum, sırf askere gitmediğim için, askere alındım, okul hiç müdahil olmadı. Neyseki Antakya’da tüm hakları elinden alınmış biri olarak askerliğe başladım, Turizimci ve de sanat okulu öğrencisi olduğum için ve Antakya turistik bir yer olduğu için beni rehber olarak görevlendirdiler, 4 tane Genel Kurmay Komutanını, Suriye Genel Kurmay Komutanı’nı, Suriye Kuzey Orduları Komutanı’nı, 2. Ordu Komutanını ve bir sürü Orgenerali ve Korgenerali gezdirirken vatana ihanetten yargılanmaya devam ettim. 2. Hudut Alay Komutanlığı’nın tarihçesini yazdım bu esnada, sonra aldığım ceza belli oldu, 3 ay hapis cezası aldım, paraya çevirince terhis olabildim. Askerden sonra okula döndüm, istekle başladım ve morali bozuk bir şekilde okuldan ayrıldım. Sanat okullarının başta öğretim kadrosu ve verilen eğitim beni çok üzdü. Sanat okullarının hala bu halde olmasına çok üzülüyorum. Liyakatin olmadığı bir ülke. Çok üzücügerçekten. Geziye katıldım, Soma’da bulundum vs. İşsiz kaldım. İnsan sanat okullarına güvenmemeli. Tüm bu dönemde İstanbul şehrinin ve Ankara’nın güzel şairleriyle Duvar dergisini çıkarmaya başladık, adını ben koydum, çok sesin olduğu yerde demokrasi maalesef görkemli olmuyor, duvar dergisinden ayrılıp Natama dergisini kurduk, 3 güzel yıl geçirdik beraber sonra oradan da ayrıldım. Çünkü Natama dergisi yayın hayatına devam etmemeliydi, uzun süre yayında kalan dergilerin düştüğü tuzak çıkış manifestosunun yani kendisinin reddi anlamına gelmekteydi. Arkadaşlarımın dergi çıkarmasına seviniyorum ama keşke bunun adı Natama olmasaydı. Keşke Natama yayın hayatına son verecek kadar da cesur olabilseydi. Neyse arkadaşlarımı seviyorum. Yolları açık olsun. Sonra işte dergicilikten böylece soğumuş oldum. Şiirlerim; Natama, Sözcükler, Duvar gibi dergilerde yayımlandı. Aslında daha bir çok dergide yayımlandı ama o dergilerin adını ağzıma almadığım için buraya yazmak istemiyorum. Gerek yok. Sırf şiirlerimin yayımlandığı dergiler çok görünsün diye adlarını yazacak değilim. İlk kitabım ‘Ölü Kayalar Mezarlığı’ 2011 yılında yayınlandı. Hiç memnun olmadım. Yayınevinin adını yazmadığımdan anlamışsınızdır. Akşamdan sabaha kapak değişir mi! -gizlice değişiyor valla- hem de yazarın haberi bile olmadan, redakte bozuluyor ooo neler oluyor neler Çehov’un dediği gibi ve daha bir sürü şey! Şimdi hazırda bekleyen iki şiir dosyam var üçüncüsüne çalışıyorum ama bir gün basılırlar mı açıkcası bilemiyorum. Bu yönde hiç çabam olmadı, olur mu bilmiyorum, hele şu pandemi bi bitsin de.. Güzel bahane. İki tane tiyatro oyunum var burada paylaştığım oyun sadece okumalık onu saymıyorum. Belki roman da yazarım diyorum. İşsizim, bir iş kuryım dedim büyük zarar ettim dünya kadar borca battım, evdeyim tüm zamanımı okuyarak ve yazarak geçiriyorum. Güzel bir yazar hayatı yaşıyorum aynı filmlerdeki ve kitaplardaki gibi. Tek farkım ben tanınan biri değilim. Olur muyum hiç sanmıyorum. Keza olsam bile bunu kimse bilmez çünkü ben öyle biri değilim. Gün içinde biraz mutlu olabiliyor musunuz bilmiyorum ama her gün en azından gülümseyebiliyorsanız ne ala, herkesin işi zor. Mutlu olun diyeceğim ama yine de gülümsemeye çalışın diyeyim en iyisi, iyi günler dilerim, saygılarımla.

One thought on “Yağmurcu”

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s