IV
Nasıl oluyor da rüya görüyorum,
bu bir rüya, öyle değil mi?
Gözlerimi açtığımda, her şey düzelecek.
Neysem o olacağım yine.
-Senin bir adın yok daha, ne fark eder, dedi ona.
Bazen, rüyalardan dönüldüğünde,
eskisi gibi olmaz hiçbir şey.
Bu ses, dedi. Beni başka etkiledi.
Ölü gibi hissettim kendimi,
içim buruldu, gözyaşlarımı tuttum tek tek avuçlarımda
ağlamak istedim. sadece ağlamak.
Korktum mu sevdim mi, bilemiyorum şimdi.
Bir yanıyla kavradı tüm benliğimi, sanki ruhumdu.
Senin kanatlarınla kat ettiğimiz mesafeden çok daha uzaklara,
savurdu. Merakımı cezp etti bu ses.
Beni kuşkulandırdı.
Ve birini hatırlattı bana, dedi, kendi kendine.
Neden hep birilerini hatırlıyorum?
-Kimi hatırladın, diye sordu,
İki elinde iki parmağı vardı, sırtı kamburdu.
Koltuğunun altında balta.
dökülmüş saçlarında mes.
Bir oğlu vardı, hep pencerede oturan, ağabeyim gibi sevdiğim insan,
yürüyemiyor doğuştan.
Onunla dolaştığımı hatırlıyorum.
Meşe ağacından bir taht, uçuyorduk rüzgârda.
Duyduğum sesi o evden duydum sanki
İlahi gibiydi biraz kaside, gazeldi ya da kendine kendine söylediği.
Oradaydım sanki, bütün vakitlerin bütün ezanları, onun sesiydi
bir sala okurdu, ölmek isterdin.
keşke şuracıkta ölsem, bu sesle uğurlansam şimdiden
Nasıl bu kadar net hatırlıyorum onu?
-Adını hatırlıyor musun? dedi,
Koca bulut kümesi geçti alçalarak üzerlerinden,
rüzgâr peyda oluverdi,
tüm ağaçlar şöyle bir titredi,
bazı yapraklarla beraber, alıçlar düşüverdi suya.
İbrahim olmasın onun adı da,
Hayır dedi, parmakları kilitliydi,
Sanırım
Ona
Mehmet Ali diye seslenirlerdi.