Bu Bir Şiir Değildir

Çizgi filmler yazıyorum uzun zamandır,

içinde tek bir resim olmayan. Öyle tarif eder oldum yazdıklarımı.

Bir çocuk için ne sıkıcı. Aman Tanrı’m.

Gel otur şuraya bakalım diye sabahın ilk ışıklarıyla oturuyorum masama,

Kendi resmini çizebilecek misin? diyorum, hiç resim yapmadan.

Zaten kötü bir ressam olurdum, sanırım o yüzden iki yaşında falan bırakırdım,

Resmetmeyi. Çok şükür.

Mağaranın dışındakiler iyi birer ressam olmalılar,

Dünyanın tüm sorunlarına hakimler, misal ben değilim.

Eşitsizlikten yanalar, fakat yine de sadece onlar eşitlikten bahsediyorlar

Her şeyi bir bilene sorduklarından belki, her şeyi çok iyi biliyorlar

Kim demiş milat İsa ile başlar, diye

Efendim, tarih, Google ile başlar,

Mesela İsa yazılınca Google’da

Dünyanın en iyi ressamlarını çıkarır karşına.  Google öyle bir resimdir,

Niteliksiz ve meteliksiz insana kendini iyi hissettirir.

Döviz 14-15 lira oldu, yeni yılda yirmi lirayı bulacak belli ki.

Kimse kimsenin kalbini kırmıyor ne hırsızlık ne cinayet ne tecavüz

Çünkü ressamlar dünyayı güzel görüyor.

Güzel kadınlar resmediliyor kaldırımlarda 14 15 fırça darbesi

ne dert var ne tasa. Bazen bir ses duyulur gibi oluyor:

“Ölmek istemiyorum.” Sanki yaşıyordun da diyorlar.

Zaten kafa kaadın yok aslında yaşamıyorsun, yoksun.

Olmayan şeyler üzerinde düşünen kaç kişi var?

O bunun şiirini çalmış, bu memurlardan şair olmaz, demiş.

şu var ya şu yumuşacık ellerini çamura bulayıp

Mağaradaki en eski resmin üzerini kapatmış o narin elleriyle,

yine de enselemişler eline çamura bulayanı, hem de bir saç örneği yüzünden

hem de en iyi şampuanları kullanmasına rağmen.

İçeri düşünce gelmiş aklına bu namus timsali pırıl pırıl gencin,

Evet demiş kendine, tüm suçlu şampuan firmasının, hani tüm dökülmeler…

Önceliğim resim olmalıydı. Oysa,

İçinde resim olmayan şeyler yazıp duruyorum boyuna,

Berbat bir ressamım. Neşesiz.

Lafı açılmışken söylemek isterim,

Hiçbir zaman şairim demedim.

 Not: 1980 darbesinin son gecesi,

Tüm şairlerin nesli tükenmiştir.

O günleri atlatıp hayatta kalanlara da

Bugün sahip çıkmak gerekir.

Dramaturginin bilim sayılmadığı bir mağarada yaşıyorum,

Okuyorum çok güzel atlaslar var dünyada.

Ve kuşlar fırtınaları karşılarına alıp uçuyorlar orada.

Yayınlayan

Ali Aydemir

Ali Aydemir. 1981 yılında İstanbul’da doğdum. Çocukluğum İstanbul’da geçti taki bir trafik kazasına kadar. 1986 yılında Çernobil bulutlarıyla beraber Karadeniz’e geldik ailemiz bir kişi eksilmiş halde. İlk ve orta öğrenimimi Giresun’da tamamladım, lise son sınıfı bir işçi olarak Fiskobirlik Entegre Tesislerinde geçirdim, o dönem işçileri yakından gözlemledim, Markizm ile tanışmam böylece ete kemiğe büründü. Sonra Niğde Üniversitesi’nde Turizm Meslek Yüksek Okulunu bitirdim. Kapadokya hayatıma inanılmaz şeyler kattı, orada büyülendim. Devlet memuru olarak Bolu’ya atandım, gitmedim. Politik bir insana dönüştüm. Turizmin bir çok departmanında çalıştıktan sonra bu sektörün ruhumla hiç uyuşmadığını fark ettim ve mesleği bıraktım, biraz dışardan işletme okuyayım dedim, serbest bir öğrenci olmayı beceremedim. Uludağ Ünversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü sınavına girdim ve Dramatik Yazarlık Ana Bilim Dalını kazandım, hakkımda açılan kamu davası nedeniyle ki vatana ihanetten yargılanıyordum, sırf askere gitmediğim için, askere alındım, okul hiç müdahil olmadı. Neyseki Antakya’da tüm hakları elinden alınmış biri olarak askerliğe başladım, Turizimci ve de sanat okulu öğrencisi olduğum için ve Antakya turistik bir yer olduğu için beni rehber olarak görevlendirdiler, 4 tane Genel Kurmay Komutanını, Suriye Genel Kurmay Komutanı’nı, Suriye Kuzey Orduları Komutanı’nı, 2. Ordu Komutanını ve bir sürü Orgenerali ve Korgenerali gezdirirken vatana ihanetten yargılanmaya devam ettim. 2. Hudut Alay Komutanlığı’nın tarihçesini yazdım bu esnada, sonra aldığım ceza belli oldu, 3 ay hapis cezası aldım, paraya çevirince terhis olabildim. Askerden sonra okula döndüm, istekle başladım ve morali bozuk bir şekilde okuldan ayrıldım. Sanat okullarının başta öğretim kadrosu ve verilen eğitim beni çok üzdü. Sanat okullarının hala bu halde olmasına çok üzülüyorum. Liyakatin olmadığı bir ülke. Çok üzücügerçekten. Geziye katıldım, Soma’da bulundum vs. İşsiz kaldım. İnsan sanat okullarına güvenmemeli. Tüm bu dönemde İstanbul şehrinin ve Ankara’nın güzel şairleriyle Duvar dergisini çıkarmaya başladık, adını ben koydum, çok sesin olduğu yerde demokrasi maalesef görkemli olmuyor, duvar dergisinden ayrılıp Natama dergisini kurduk, 3 güzel yıl geçirdik beraber sonra oradan da ayrıldım. Çünkü Natama dergisi yayın hayatına devam etmemeliydi, uzun süre yayında kalan dergilerin düştüğü tuzak çıkış manifestosunun yani kendisinin reddi anlamına gelmekteydi. Arkadaşlarımın dergi çıkarmasına seviniyorum ama keşke bunun adı Natama olmasaydı. Keşke Natama yayın hayatına son verecek kadar da cesur olabilseydi. Neyse arkadaşlarımı seviyorum. Yolları açık olsun. Sonra işte dergicilikten böylece soğumuş oldum. Şiirlerim; Natama, Sözcükler, Duvar gibi dergilerde yayımlandı. Aslında daha bir çok dergide yayımlandı ama o dergilerin adını ağzıma almadığım için buraya yazmak istemiyorum. Gerek yok. Sırf şiirlerimin yayımlandığı dergiler çok görünsün diye adlarını yazacak değilim. İlk kitabım ‘Ölü Kayalar Mezarlığı’ 2011 yılında yayınlandı. Hiç memnun olmadım. Yayınevinin adını yazmadığımdan anlamışsınızdır. Akşamdan sabaha kapak değişir mi! -gizlice değişiyor valla- hem de yazarın haberi bile olmadan, redakte bozuluyor ooo neler oluyor neler Çehov’un dediği gibi ve daha bir sürü şey! Şimdi hazırda bekleyen iki şiir dosyam var üçüncüsüne çalışıyorum ama bir gün basılırlar mı açıkcası bilemiyorum. Bu yönde hiç çabam olmadı, olur mu bilmiyorum, hele şu pandemi bi bitsin de.. Güzel bahane. İki tane tiyatro oyunum var burada paylaştığım oyun sadece okumalık onu saymıyorum. Belki roman da yazarım diyorum. İşsizim, bir iş kuryım dedim büyük zarar ettim dünya kadar borca battım, evdeyim tüm zamanımı okuyarak ve yazarak geçiriyorum. Güzel bir yazar hayatı yaşıyorum aynı filmlerdeki ve kitaplardaki gibi. Tek farkım ben tanınan biri değilim. Olur muyum hiç sanmıyorum. Keza olsam bile bunu kimse bilmez çünkü ben öyle biri değilim. Gün içinde biraz mutlu olabiliyor musunuz bilmiyorum ama her gün en azından gülümseyebiliyorsanız ne ala, herkesin işi zor. Mutlu olun diyeceğim ama yine de gülümsemeye çalışın diyeyim en iyisi, iyi günler dilerim, saygılarımla.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s