kazım koyuncu’ya ve ‘o çocuklara’
kapadım sanmıştım yüzü koyun düştüm deftere
yüzü açık denizlere bakan sırtı cevval dağlara
paralel çocukluğumuz uzanır sonu yok sulara
önce sokağa çıktım birbirinden ihtiyatlı sofraları dağıttım hüngür hüngür ağladım sonra yağmur benzersiz peşimden defterimi açık unutmuştum sadece onkoloji servisleri
iki ucu açık müzakerelere biçilmiş kaftandı, devlet ve çocuk için biliyorum huzursuzdu mahalleli günlerdir aç ve susuzdu bekliyorlardı, defterimin açık kaldığından habersizdik
kediler balkonuma kadar tırmandı o gün
güvercinler açık penceremden avluya girdi
örümcekler tavan köşelerinde ağlarını siyaha boyadı
bayraklarını yarıya indirdi, yazdı, halı ve döşeme
altlarında akrepler yaslıydı. toprağın ve denizin ucu bitimsiz kaldı. bizse kayalıklarda Rumca ve Lazca Türkçeye eyvallah diyebiliyorduk inan şüphelendim kendimden, tabloda sırıtan fırça gibiydik oyunlarımızı ve oyuncaklarımızı işte o sıra savurduk
artık bizde inanıyorduk taşların uğruna
artık bizde parçasıydık bu çığlığın, infial mümkündü
bir yerlerde bir çocuk öldü nerende de söyleyemem bilmem hangi organım kadar birdi bana ve diğerlerine nedense ne zaman bir çocuk ölse birden bire tutuşur
çay çiçekleri alevden ve isten bir dem kokusu sarar tarlalarda pancarlar buruşur kış uzun ve merhametsiz olur köz göğünün etimizi dağladığını kim kaç bekarol ret edebilir şimdi, ah çıplak omzum ah açık defterim
ne kapanmayı bildin ne munis biri oldun
ses dediğin çarpa çarpa suya ve dağa
söz dediğin yarıla yarıla adam olurmuş
ya ölüm dediğin, bilirim tüm çıkarı olan habisler gülüyordur osururcasına masa arkadaşlarını korkuturcasına kükrüyordur, neme lazım ad bırakmak zor zanaat
işin hası olmasa da bil cümle avareler kendilerini köprülerden koyveremeyecesine eliteler. işinde hası bu ya, diyorsan. açık defterim kapanmasın hiç;
şimdi bu açık defterden bu açık yüzden bu açık
denizden bir şey öğrendik:
bilyelerimizle savunabiliriz yel değirmenlerini
Ali Aydemir
Ölü Kayalar Mezarlığı
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili
Yayınlayan
Ali Aydemir
Ali Aydemir. 1981 yılında İstanbul’da doğdum. Çocukluğum İstanbul’da geçti taki bir trafik kazasına kadar. 1986 yılında Çernobil bulutlarıyla beraber Karadeniz’e geldik ailemiz bir kişi eksilmiş halde. İlk ve orta öğrenimimi Giresun’da tamamladım, lise son sınıfı bir işçi olarak Fiskobirlik Entegre Tesislerinde geçirdim, o dönem işçileri yakından gözlemledim, Markizm ile tanışmam böylece ete kemiğe büründü. Sonra Niğde Üniversitesi’nde Turizm Meslek Yüksek Okulunu bitirdim. Kapadokya hayatıma inanılmaz şeyler kattı, orada büyülendim. Devlet memuru olarak Bolu’ya atandım, gitmedim. Politik bir insana dönüştüm. Turizmin bir çok departmanında çalıştıktan sonra bu sektörün ruhumla hiç uyuşmadığını fark ettim ve mesleği bıraktım, biraz dışardan işletme okuyayım dedim, serbest bir öğrenci olmayı beceremedim. Uludağ Ünversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü sınavına girdim ve Dramatik Yazarlık Ana Bilim Dalını kazandım, hakkımda açılan kamu davası nedeniyle ki vatana ihanetten yargılanıyordum, sırf askere gitmediğim için, askere alındım, okul hiç müdahil olmadı. Neyseki Antakya’da tüm hakları elinden alınmış biri olarak askerliğe başladım, Turizimci ve de sanat okulu öğrencisi olduğum için ve Antakya turistik bir yer olduğu için beni rehber olarak görevlendirdiler, 4 tane Genel Kurmay Komutanını, Suriye Genel Kurmay Komutanı’nı, Suriye Kuzey Orduları Komutanı’nı, 2. Ordu Komutanını ve bir sürü Orgenerali ve Korgenerali gezdirirken vatana ihanetten yargılanmaya devam ettim. 2. Hudut Alay Komutanlığı’nın tarihçesini yazdım bu esnada, sonra aldığım ceza belli oldu, 3 ay hapis cezası aldım, paraya çevirince terhis olabildim. Askerden sonra okula döndüm, istekle başladım ve morali bozuk bir şekilde okuldan ayrıldım. Sanat okullarının başta öğretim kadrosu ve verilen eğitim beni çok üzdü. Sanat okullarının hala bu halde olmasına çok üzülüyorum. Liyakatin olmadığı bir ülke. Çok üzücügerçekten. Geziye katıldım, Soma’da bulundum vs. İşsiz kaldım. İnsan sanat okullarına güvenmemeli. Tüm bu dönemde İstanbul şehrinin ve Ankara’nın güzel şairleriyle Duvar dergisini çıkarmaya başladık, adını ben koydum, çok sesin olduğu yerde demokrasi maalesef görkemli olmuyor, duvar dergisinden ayrılıp Natama dergisini kurduk, 3 güzel yıl geçirdik beraber sonra oradan da ayrıldım. Çünkü Natama dergisi yayın hayatına devam etmemeliydi, uzun süre yayında kalan dergilerin düştüğü tuzak çıkış manifestosunun yani kendisinin reddi anlamına gelmekteydi. Arkadaşlarımın dergi çıkarmasına seviniyorum ama keşke bunun adı Natama olmasaydı. Keşke Natama yayın hayatına son verecek kadar da cesur olabilseydi. Neyse arkadaşlarımı seviyorum. Yolları açık olsun. Sonra işte dergicilikten böylece soğumuş oldum. Şiirlerim; Natama, Sözcükler, Duvar gibi dergilerde yayımlandı. Aslında daha bir çok dergide yayımlandı ama o dergilerin adını ağzıma almadığım için buraya yazmak istemiyorum. Gerek yok. Sırf şiirlerimin yayımlandığı dergiler çok görünsün diye adlarını yazacak değilim.
İlk kitabım ‘Ölü Kayalar Mezarlığı’ 2011 yılında yayınlandı. Hiç memnun olmadım. Yayınevinin adını yazmadığımdan anlamışsınızdır. Akşamdan sabaha kapak değişir mi! -gizlice değişiyor valla- hem de yazarın haberi bile olmadan, redakte bozuluyor ooo neler oluyor neler Çehov’un dediği gibi ve daha bir sürü şey!
Şimdi hazırda bekleyen iki şiir dosyam var üçüncüsüne çalışıyorum ama bir gün basılırlar mı açıkcası bilemiyorum. Bu yönde hiç çabam olmadı, olur mu bilmiyorum, hele şu pandemi bi bitsin de.. Güzel bahane.
İki tane tiyatro oyunum var burada paylaştığım oyun sadece okumalık onu saymıyorum. Belki roman da yazarım diyorum. İşsizim, bir iş kuryım dedim büyük zarar ettim dünya kadar borca battım, evdeyim tüm zamanımı okuyarak ve yazarak geçiriyorum. Güzel bir yazar hayatı yaşıyorum aynı filmlerdeki ve kitaplardaki gibi. Tek farkım ben tanınan biri değilim. Olur muyum hiç sanmıyorum.
Keza olsam bile bunu kimse bilmez çünkü ben öyle biri değilim.
Gün içinde biraz mutlu olabiliyor musunuz bilmiyorum ama her gün en azından gülümseyebiliyorsanız ne ala, herkesin işi zor. Mutlu olun diyeceğim ama yine de gülümsemeye çalışın diyeyim en iyisi, iyi günler dilerim, saygılarımla.
Ali Aydemir tarafından yazılan tüm yazılar