ÖLÜ KAYALAR MEZARLIĞI

ölü kayalar mezarlığında doğdum büyük bir

metropol kenti sayılırdı o zaman bile, rüzgar

nereden ve nasıl gireceğini bilerek kente hızla

aşındırırdı insan kalmaya meyilli duygularımı

bir sıkımlık canım kadar insanlığım kaldıysa

bu korkunç manzaranın bu korkunç boranın kabahatinden değil hiçbir fırtınayı yüreklendirecek gücümün olmamasından

ve bende tüm bu mezar sakinleri gibi hoşnudum bataklığımdan

sokaklar büyük küçük camiler ve katedrallerle dolu, demek sığınacağımız kutsal yerlerimiz var, demek tanrı bizi kurtaracak, demek hala onun kutsadığı insanlarız, demek her şeye rağmen seviliyoruz, bu güllük gülistanlık dünya da biz hala

iyi birer insanız, damarımda taşıdığım kan hala ilk günkü gibi saf bir kan demek bu cehennem bir cennet

tanrım var olan her şey adına seni unuttuğum için üzgünüm artık bu badem ağaçlarının altından coşkuyla akan ırmağa

aldanırım, yarın çok geç, şimdi, tıpkı bende diğerleri gibi beynimdeki tüm komplo teorilerini kendim için kullanabilirim iyi olmak var sonunda, ne cambazlık ne aymazlık yok, bir daha bu ölü kayalar mezarlığında dirilmek yok her sabah

her sabah sitem edip dünyaya onu kurtarmak derdi yok

ne mutlu bana kendi terazimde fecir oldum şimdi

şimdi ben tüm dertlerimden böylece kurtuldum

biliyorum damarımdaki kan çekiliyor bir kıyıya yavaştan

yeni taptaze bir kan nakli işte yeni bir bedene

bu kanın bu bedenin alışkanlığı bir gövdenin etrafındaki yalan sıyrılırım tüm bu yaşamışlığımdan açık saçık serilirim,

şehrin büyüttüğü ışıkla beslendim duvarlarda itiraz hakkını

kullanan nemle sonra boyuna geceleyin çıkan kadınlarla sanki onlar hep o

zaman yaşıyorlar, dilenciler, tinerciler, taksi şoförleri onlarla büyüdüm, büyüdüm işte daha nasıl söyleyeyim:

kendim için uydurduğum bu koca mezarlığın gurbeti oldum

hiçbir şeye inanmadım, ben olmazdan önce, bu kitap

yazılmazdan ve yalan keşfedilmezden önce, kendim yazıldım

bir başka türlüsü mümkün değil, bir başka söylenişi bu kelimelerin nerede yaşadımsa kaç yıl, nerede tutuldumsa hepsi budur işte tanrılar uydurdum, akarsularla yardım aklımın vadilerini

dağlarda uluyan her türlü bitkiye ve hayvana sorabilirsiniz beni nöbetçi tüm coğrafyalarda bilerek konuştum bu yalanı

yalansız bırakmadım sizi de işte, kendi izimi, kendi yaramı

anlattım

hiçbir kavimde rastlanılmayacak bu söylediklerime, kuşku

duyulur duyulmaz çünkü, yeni bir şiirin peşinden gidecek çocuklar yeni yeni yeni yeni yeni yeni yeni yeni bir yaşamın peşinden

Ali Aydemir

Ölü Kayalar Mezarlığı

Yayınlayan

Ali Aydemir

Ali Aydemir. 1981 yılında İstanbul’da doğdum. Çocukluğum İstanbul’da geçti taki bir trafik kazasına kadar. 1986 yılında Çernobil bulutlarıyla beraber Karadeniz’e geldik ailemiz bir kişi eksilmiş halde. İlk ve orta öğrenimimi Giresun’da tamamladım, lise son sınıfı bir işçi olarak Fiskobirlik Entegre Tesislerinde geçirdim, o dönem işçileri yakından gözlemledim, Markizm ile tanışmam böylece ete kemiğe büründü. Sonra Niğde Üniversitesi’nde Turizm Meslek Yüksek Okulunu bitirdim. Kapadokya hayatıma inanılmaz şeyler kattı, orada büyülendim. Devlet memuru olarak Bolu’ya atandım, gitmedim. Politik bir insana dönüştüm. Turizmin bir çok departmanında çalıştıktan sonra bu sektörün ruhumla hiç uyuşmadığını fark ettim ve mesleği bıraktım, biraz dışardan işletme okuyayım dedim, serbest bir öğrenci olmayı beceremedim. Uludağ Ünversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü sınavına girdim ve Dramatik Yazarlık Ana Bilim Dalını kazandım, hakkımda açılan kamu davası nedeniyle ki vatana ihanetten yargılanıyordum, sırf askere gitmediğim için, askere alındım, okul hiç müdahil olmadı. Neyseki Antakya’da tüm hakları elinden alınmış biri olarak askerliğe başladım, Turizimci ve de sanat okulu öğrencisi olduğum için ve Antakya turistik bir yer olduğu için beni rehber olarak görevlendirdiler, 4 tane Genel Kurmay Komutanını, Suriye Genel Kurmay Komutanı’nı, Suriye Kuzey Orduları Komutanı’nı, 2. Ordu Komutanını ve bir sürü Orgenerali ve Korgenerali gezdirirken vatana ihanetten yargılanmaya devam ettim. 2. Hudut Alay Komutanlığı’nın tarihçesini yazdım bu esnada, sonra aldığım ceza belli oldu, 3 ay hapis cezası aldım, paraya çevirince terhis olabildim. Askerden sonra okula döndüm, istekle başladım ve morali bozuk bir şekilde okuldan ayrıldım. Sanat okullarının başta öğretim kadrosu ve verilen eğitim beni çok üzdü. Sanat okullarının hala bu halde olmasına çok üzülüyorum. Liyakatin olmadığı bir ülke. Çok üzücügerçekten. Geziye katıldım, Soma’da bulundum vs. İşsiz kaldım. İnsan sanat okullarına güvenmemeli. Tüm bu dönemde İstanbul şehrinin ve Ankara’nın güzel şairleriyle Duvar dergisini çıkarmaya başladık, adını ben koydum, çok sesin olduğu yerde demokrasi maalesef görkemli olmuyor, duvar dergisinden ayrılıp Natama dergisini kurduk, 3 güzel yıl geçirdik beraber sonra oradan da ayrıldım. Çünkü Natama dergisi yayın hayatına devam etmemeliydi, uzun süre yayında kalan dergilerin düştüğü tuzak çıkış manifestosunun yani kendisinin reddi anlamına gelmekteydi. Arkadaşlarımın dergi çıkarmasına seviniyorum ama keşke bunun adı Natama olmasaydı. Keşke Natama yayın hayatına son verecek kadar da cesur olabilseydi. Neyse arkadaşlarımı seviyorum. Yolları açık olsun. Sonra işte dergicilikten böylece soğumuş oldum. Şiirlerim; Natama, Sözcükler, Duvar gibi dergilerde yayımlandı. Aslında daha bir çok dergide yayımlandı ama o dergilerin adını ağzıma almadığım için buraya yazmak istemiyorum. Gerek yok. Sırf şiirlerimin yayımlandığı dergiler çok görünsün diye adlarını yazacak değilim. İlk kitabım ‘Ölü Kayalar Mezarlığı’ 2011 yılında yayınlandı. Hiç memnun olmadım. Yayınevinin adını yazmadığımdan anlamışsınızdır. Akşamdan sabaha kapak değişir mi! -gizlice değişiyor valla- hem de yazarın haberi bile olmadan, redakte bozuluyor ooo neler oluyor neler Çehov’un dediği gibi ve daha bir sürü şey! Şimdi hazırda bekleyen iki şiir dosyam var üçüncüsüne çalışıyorum ama bir gün basılırlar mı açıkcası bilemiyorum. Bu yönde hiç çabam olmadı, olur mu bilmiyorum, hele şu pandemi bi bitsin de.. Güzel bahane. İki tane tiyatro oyunum var burada paylaştığım oyun sadece okumalık onu saymıyorum. Belki roman da yazarım diyorum. İşsizim, bir iş kuryım dedim büyük zarar ettim dünya kadar borca battım, evdeyim tüm zamanımı okuyarak ve yazarak geçiriyorum. Güzel bir yazar hayatı yaşıyorum aynı filmlerdeki ve kitaplardaki gibi. Tek farkım ben tanınan biri değilim. Olur muyum hiç sanmıyorum. Keza olsam bile bunu kimse bilmez çünkü ben öyle biri değilim. Gün içinde biraz mutlu olabiliyor musunuz bilmiyorum ama her gün en azından gülümseyebiliyorsanız ne ala, herkesin işi zor. Mutlu olun diyeceğim ama yine de gülümsemeye çalışın diyeyim en iyisi, iyi günler dilerim, saygılarımla.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s