tab I :
kuşkuyum
teninden ürken anlatıcı
tab II :
çakıl taşlarını üst üste koyun deniz kabuklarını onların üstüne
aşk,
tab III :
kusurum
bilerek yontulan bir sarnıç
töreme uyma kaosumda izini kaybet taşa dönme kirliyim
tab IV :
tanıdık bir ses
sırtımı döndüğüm bu sular uzağı dinledim
tab V :
ben’ i tariflersen saplanabilirsin çamura içinde portakal sarısı spermler olan dünya elimin hizasında teğet geçiyorum sana kuşluk göğüne nazar değdi çeeek
kılıfımın belinden terimi
kim Allahın oğluysa dinlesin beni çıldırmışın kentinde kaosu üfleyenim
tab VI :
seğirten itiraflarla dolu kalbim şimdi nasıl bir yenilgi hazırlasam bir şekilde hiç yenilmediğim kadar güzel yenilebilirim
tab VII :
burası notalar evi ölüler her yerde diri
tab VIII :
zarın öfkesinden doğan kaşifler su kenarlarını es geçtiler
tab IX :
“dişinin karşıtı” yazıyor taşların birinde “hisardan kendimi denize attım
size kolay olsun”
tab X :
kasabanın en uzak seslisini
uzaktan sevebilir bir çocuk
erik özlemiyle ekşirken dudakları
bir gürültü tuz gibi tatlandırır dilindeki sözcükleri (belemedik vadisi)
kayalara sığınan al yanaklı düş düştü
tab XI :
geldin yerli taş çevireceğim yedi dünyada yedi ahrette
tab XII :
badem çiçeklenirken yalnızdım zaten
tab XIII :
eski bir limanın hatırına konuş denizle
bizi deniz paklar
tab XIV :
yazdan önce gidiyor balıklar ve bir aşktan bana
barınakları kalıyor kelimelerin
tab XV :
deniz kabuklarını diline dolayan kimdi öyle pırıltılı
yarım yamalak dolarken içine su kimdi
ey pasaklı ağaçlar
deniz kabuklarında kök salanınız kimdi
tab XVI :
babamın rüyasına silah çektim vuracaktım rakı tutmasa gün olmasa oğuldum ıstakoz ruh
tab XVII :
ne zaman konuşsam kendimle bir put daha düşüyor avluma bir kıyamet daha
tab XVIII :
bir sebebi yoktu
elbiselerimi yırttım çöl uzağını gördü
cam rüyamı geçiriyor
Ali Aydemir
Ölü Kayalar Mezarlığı
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili
Yayınlayan
Ali Aydemir
Ali Aydemir. 1981 yılında İstanbul’da doğdum. Çocukluğum İstanbul’da geçti taki bir trafik kazasına kadar. 1986 yılında Çernobil bulutlarıyla beraber Karadeniz’e geldik ailemiz bir kişi eksilmiş halde. İlk ve orta öğrenimimi Giresun’da tamamladım, lise son sınıfı bir işçi olarak Fiskobirlik Entegre Tesislerinde geçirdim, o dönem işçileri yakından gözlemledim, Markizm ile tanışmam böylece ete kemiğe büründü. Sonra Niğde Üniversitesi’nde Turizm Meslek Yüksek Okulunu bitirdim. Kapadokya hayatıma inanılmaz şeyler kattı, orada büyülendim. Devlet memuru olarak Bolu’ya atandım, gitmedim. Politik bir insana dönüştüm. Turizmin bir çok departmanında çalıştıktan sonra bu sektörün ruhumla hiç uyuşmadığını fark ettim ve mesleği bıraktım, biraz dışardan işletme okuyayım dedim, serbest bir öğrenci olmayı beceremedim. Uludağ Ünversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü sınavına girdim ve Dramatik Yazarlık Ana Bilim Dalını kazandım, hakkımda açılan kamu davası nedeniyle ki vatana ihanetten yargılanıyordum, sırf askere gitmediğim için, askere alındım, okul hiç müdahil olmadı. Neyseki Antakya’da tüm hakları elinden alınmış biri olarak askerliğe başladım, Turizimci ve de sanat okulu öğrencisi olduğum için ve Antakya turistik bir yer olduğu için beni rehber olarak görevlendirdiler, 4 tane Genel Kurmay Komutanını, Suriye Genel Kurmay Komutanı’nı, Suriye Kuzey Orduları Komutanı’nı, 2. Ordu Komutanını ve bir sürü Orgenerali ve Korgenerali gezdirirken vatana ihanetten yargılanmaya devam ettim. 2. Hudut Alay Komutanlığı’nın tarihçesini yazdım bu esnada, sonra aldığım ceza belli oldu, 3 ay hapis cezası aldım, paraya çevirince terhis olabildim. Askerden sonra okula döndüm, istekle başladım ve morali bozuk bir şekilde okuldan ayrıldım. Sanat okullarının başta öğretim kadrosu ve verilen eğitim beni çok üzdü. Sanat okullarının hala bu halde olmasına çok üzülüyorum. Liyakatin olmadığı bir ülke. Çok üzücügerçekten. Geziye katıldım, Soma’da bulundum vs. İşsiz kaldım. İnsan sanat okullarına güvenmemeli. Tüm bu dönemde İstanbul şehrinin ve Ankara’nın güzel şairleriyle Duvar dergisini çıkarmaya başladık, adını ben koydum, çok sesin olduğu yerde demokrasi maalesef görkemli olmuyor, duvar dergisinden ayrılıp Natama dergisini kurduk, 3 güzel yıl geçirdik beraber sonra oradan da ayrıldım. Çünkü Natama dergisi yayın hayatına devam etmemeliydi, uzun süre yayında kalan dergilerin düştüğü tuzak çıkış manifestosunun yani kendisinin reddi anlamına gelmekteydi. Arkadaşlarımın dergi çıkarmasına seviniyorum ama keşke bunun adı Natama olmasaydı. Keşke Natama yayın hayatına son verecek kadar da cesur olabilseydi. Neyse arkadaşlarımı seviyorum. Yolları açık olsun. Sonra işte dergicilikten böylece soğumuş oldum. Şiirlerim; Natama, Sözcükler, Duvar gibi dergilerde yayımlandı. Aslında daha bir çok dergide yayımlandı ama o dergilerin adını ağzıma almadığım için buraya yazmak istemiyorum. Gerek yok. Sırf şiirlerimin yayımlandığı dergiler çok görünsün diye adlarını yazacak değilim.
İlk kitabım ‘Ölü Kayalar Mezarlığı’ 2011 yılında yayınlandı. Hiç memnun olmadım. Yayınevinin adını yazmadığımdan anlamışsınızdır. Akşamdan sabaha kapak değişir mi! -gizlice değişiyor valla- hem de yazarın haberi bile olmadan, redakte bozuluyor ooo neler oluyor neler Çehov’un dediği gibi ve daha bir sürü şey!
Şimdi hazırda bekleyen iki şiir dosyam var üçüncüsüne çalışıyorum ama bir gün basılırlar mı açıkcası bilemiyorum. Bu yönde hiç çabam olmadı, olur mu bilmiyorum, hele şu pandemi bi bitsin de.. Güzel bahane.
İki tane tiyatro oyunum var burada paylaştığım oyun sadece okumalık onu saymıyorum. Belki roman da yazarım diyorum. İşsizim, bir iş kuryım dedim büyük zarar ettim dünya kadar borca battım, evdeyim tüm zamanımı okuyarak ve yazarak geçiriyorum. Güzel bir yazar hayatı yaşıyorum aynı filmlerdeki ve kitaplardaki gibi. Tek farkım ben tanınan biri değilim. Olur muyum hiç sanmıyorum.
Keza olsam bile bunu kimse bilmez çünkü ben öyle biri değilim.
Gün içinde biraz mutlu olabiliyor musunuz bilmiyorum ama her gün en azından gülümseyebiliyorsanız ne ala, herkesin işi zor. Mutlu olun diyeceğim ama yine de gülümsemeye çalışın diyeyim en iyisi, iyi günler dilerim, saygılarımla.
Ali Aydemir tarafından yazılan tüm yazılar